”Müminler; birbirlerini sevmekte, birbirlerine
merhamette, birbirlerine şefkat göstermekte tek vücut gibidir. O vücudun
bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır.”
“Peygamberimiz de şöyle dua buyurmuştur: Ya Rab beni
senin muhabbetinle ve seni sevenleri sevmekle ve senin muhabbetine beni
yakın eden şeyi sevmekle de bahtiyar eyle ve muhabbetini bana soğuk suyu
sevmekten daha sevgili kıl.”
Sevgi Peygamberi’ne gönderilen Kadîm Kelam, onun
misyonunu “(Ey Muhammed!) Biz Seni ancak âlemlere rahmet olarak
gönderdik”1 sözleriyle bütün kâinata ilan eder. Bu evrensel hitabın
muhatabı Allah’ın Sevgili’sinin (Habibi) sevgi sözleri ise, gerçekten
her biri insanlık için birer evrensel ilkeler manzumesi şeklinde tezâhür
etmektedir.
En Sevgili’den Sevgi Sözleri
Müminler; birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette, birbirlerine
şefkat göstermekte tek vücut gibidir. O vücudun bir organı rahatsız
olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır.2
Müslüman kimse, bir kişi ile İslâm kardeşi olduğu zaman, onun ismini,
babasının ismini ve kimlerden olduğunu sorsun. Çünkü böyle yapmak,
sevginin artmasını sağlar.3
Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa ona sevdiğini söylesin.4 Ancak
sevdiğini ölçülü sev! Çünkü o (sevdiğin) bir gün nefret ettiğin kişi
olabilir. Nefret ettiğinden de ölçülü olarak nefret et! Çünkü o bir gün
sevdiğin dostun olabilir.5
Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cibril’i çağırıp ‘Ben falan kulumu
seviyorum, sen de onu sev! der. Cibril de onu sever ve sonra (Cibril)
gök yüzünde şöyle seslenir: ‘Allah, falan kimseyi seviyor, siz de onu
sevin! Bunu müteakip tüm sema ehli onu sever. Sonra o kul yeryüzünde de
herkes tarafından sevilip kabul görür. Bir kulundan nefret ettiği zaman,
Cibril’i çağırıp şöyle der: ‘Ben falan kulumdan nefret ediyorum, sen de
nefret et!’ Hemen Cibril de ondan nefret eder, sonra gökte şöyle
seslenir: ‘Allah falandan nefret ediyor, siz de nefret edin!’ Bunun
üzerine gök ehli ondan nefret ederler. Sonra yeryüzündeki tüm varlıklar
da ondan nefret ederler.6
Peygamberimiz
de şöyle dua buyurmuştur: Ya Rab beni senin muhabbetinle ve seni
sevenleri sevmekle ve senin muhabbetine beni yakın eden şeyi sevmekle de
bahtiyar eyle ve muhabbetini bana soğuk suyu sevmekten daha sevgili
kıl.7
Hz. Peygamber’in bu güzel duasına, âdeta cevaben Allah Teâla şöyle
hükmetti: Benim rızam için birbirlerini sevenlere, benim için bir araya
gelenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için
birbirlerine yardımda bulunanlara sevgim vacip olmuştur.8
O halde amellerin en üstünü, Allah için sevmek, Allah için nefret
etmektir. Çünkü iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi
sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız!9
Sevginin Elçisi
Peki neden “Sevgi Peygamberi Hz. Muhammed”? Çünkü; tarih boyunca,
Batı’da, Peygamberimiz ve İslâm dini şartlı, belirli ön yargılarla ve
iftiralarla anlatılmıştır ve bu durum devam etmektedir. Tabii ki bunun
bir takım dinî ve siyasî sebepleri vardır.10 Mesela; Hz. Muhammed,
sürekli kılıç ve savaş peygamberi, İslam da savaş ve kılıç dini olarak
sunulur. Diğer taraftan bir İslâm ülkesi atom bombası ürettiğinde bu
silah “İslam bombası” olur11; ancak bir Hıristiyan veya Yahudi ülke bu
silahı imal ettiğinde bunun adı “Hıristiyan veya Yahudi Atom bombası”
olmaz. Yani olumsuzluklar ve yanlışlıklar veya böyle olmaya müsait
haller, İslâm’a fatura edilir. Ancak başarı ve üstünlükler söz konusu
olduğunda, olay mümkün olduğunca İslâm’dan ve Müslümanlardan yalıtılmış
bir halde insanî alana çekilerek sunulur.
Bunun gibi İslâm dinini referans alarak acımasız terör ve bombalama
fiillerini gerçekleştirenlerin eylemlerini, bilinç altında küllenmiş
amaç ve niyetlerinin bir sonucu olarak “İslâmî/İslâmcı terör” olarak
tanımlamak ve sunmak hem İslâm’a hem de milyonlarca Müslüman yapılan en
büyük haksızlık ve zulümdür. “Çünkü, böyle olaylar İslâm ile
özdeşleştirilirse, İsrail’in, dinî içerikli siyasî hedeflerini
gerçekleştirmek için Filistinlilere karşı yaptığı saldırıları “Yahudi
terörü”, ABD’nin 11 Eylül’den hemen sonra ‘Haçlı seferlerini
başlatacağı” dil sürçmesiyle Irak’ta yaptıklarını ve bunu yapan
iktidarların da büyük ölçüde Evanjelik Hıristiyan söylemi12 ile hareket
etmesini de “Hıristiyan terörü” olarak nitelemek mümkündür.”13
Dolayısıyla terörü gerçekleştirenler, her dinin mensupları içerisinden
çıkabilir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bunun örnekleri
görülmektedir: “Oklahoma City’de (ABD) içinde çocuk yuvası da bulunan
bir devlet binasını havaya uçurup (19 Nisan 1995) 168 kişinin ölümüne
sebep olan Timothy McVeigh ‘Hıristiyan’ idi ve eylemini de ‘inançları
uğruna’ yapmıştı. Filistin’in el-Halil kentindeki İbrahim Camii’ni
basarak cemaati kurşuna dizen (25 Şubat 1994) Dr. Baruch Goldstein da
inançlı bir Musevi’ydi; tıpkı başbakan İzak Rabin’i öldüren (4 Kasım
1995) genç Yigal Amir gibi.”14
Nitekim
gerçek faillerinin kimler ve hangi güçlerin olduğu hâlâ meçhul olan 11
Eylül faciasından sonra, Amerika ve Avrupa’da, bu korkunç eylem, barış
(selam) dini olan İslâm’a ve mensuplarına mal edilerek İslâm ve Müslüman
aleyhtarlığı için bir malzeme olarak kullanılmaktadır.15 Bu çerçevede
kasıtlı ve bilinçli olarak Batı’da gündemde tutulan “İslamcı
teröristler”, “kan içici köktenci Müslümanlar”, “terör dini”, “katil
Muhammed” gibi sloganlarının önü alınamamaktadır. Burada bir parantez
açıp ana konumuz olmamasına rağmen bu yazının kaleme alınma
gerekçelerinden birisi olduğu için bir noktaya dikkat çekmek
gerekmektedir ki o da şudur: Batı’da, özellikle ABD’deki yazılı ve
görsel medyanın İslâm, Müslümanlar ve Hz. Muhammed konularında
manipülasyona ne kadar açık olduğunu ve bunlarla ilgili haberlerin
kimler tarafından nasıl şekillenip ambalajlandığını, Edward Said bir
araştırma ve inceleme ürünü olan önemli eserinde tüm çıplaklığıyla
ortaya koymaktadır.16 Müslümanlar olarak şunun da farkındayız ki,
kasıtlı olarak gündemde yer bulan yukarıdaki benzeri sloganlar dünyada
başka hiçbir din ve mensubu için kullanılmamaktadır. Konu, düşünülmesi
ve üzerinde dikkatle durulması gereken bir husus olarak karşımıza
gelmektedir.
Şu halde gerçekten İslâm kan, savaş, yok etme dini ve onun Peygamberi
zalim ve acımasız bir insan mıdır? Bu sorunun cevabını çalışmamızın
başında aktardığım sözlerinin yanında Allah’ın Son Sevgili Elçisi’nin
uygulama ve yaşantısında aramak gerekmektedir.
İslâm’la birlikte kabileler ve fertler arasında bazıları uzun yıllardan
beri süregelen kavgalar büyük çapta önlenmiştir. Ancak zaman zaman
çeşitli sebepler yüzünden Müslümanlar arasında huzur bozucu ihtilaf ve
çekişmeler çıktığı da olmuştur. Hz. Peygamber bu tür olayları câhiliye
zihniyeti olarak değerlendirmiş ve anında önlemeye çalışmıştır.
Peygamberimizin küçük Şehir-Devleti genişlemiş ve on yıl süren siyasal
ve sosyal çalışmadan sonra, son nefesini verdiği sırada 3 milyon
kilometre kareden fazla bir alana yayılmıştır. Bu alan Rusya hariç,
Avrupa büyüklüğünde ve o zaman üzerinde milyonlarca insanın yaşadığı bir
alandır ve fethi, savaş alanında düşman saflarında 250’ye yakın kişinin
öldürülmesine mal olmuştur. Müslümanların kaybı, on yıllık bir dönemde
ortalama ayda bir şehittir. İnsan hayatına verilen bu değer, insanlık
tarihinde eşsizdir.17
Burada ilginç bir durumla karşılaşmaktayız ki, o da şudur:
Peygamberimizin yaşadığı zaman diliminde yapılan 9 önemli savaşta,
düşman kaybının toplamı 216, Müslümanların kaybı ise 138’dir.18
İşte bu kadar az kayıpla, İslâm’ı bu kadar geniş bir coğrafyaya yayan
Sevgi Peygamberi Hz. Muhammed’in hayatı: “Kolaylaştırınız,
zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”19 ilkesi üzerine
kurulmuştur. Sevgi ve Barış Peygamberi’nin hayat felsefesini ortaya
koyan bu evrensel ilke de, Batı’daki bir takım ideolojik ve dinsel
takıntılı kişi ve kuruluşların Hz. Peygamber hakkındaki düşüncelerinin
ne kadar bilimsellikten uzak, önyargılı, tutarsız ve maksatlı olduğunu
göstermektedir.
Sevgili’nin Sevgi Dini
Sevgi dini İslâm’ın yanlış anlaşılmasının ve anlatılmasının önüne geçmek
için, onu bütün insanlığa gönderen Yüce Allah’ın isimlerini, bu Son
Din’e şartlı bakanlara bir kez daha hatırlatmakta fayda olacaktır. Ancak
biz burada konumuzun sınırlarını zorlamadan Allah Tealâ’nın birkaç
ismini öne çıkaracağız.
Allah’ın Güzel İsimleri’nden birisi, el-Vedûd, yani “Çok Çok Seven,
İçten/Gönülden Seven’dir. Bu bağlamda Kur’ân’da sevgiyi anlatan bir çok
ayet vardır; mesalâ, “Allah bir kavmi getirir ki onları sever ve onlar
da O’nu sever.”20 “Gerçekte benim Rabbim, bağışlayandır, çok çok
sevendir (Vedûd)”21 ayetlerinde olduğu gibi, Allah’ın, çok merhametli ve
çok bağışlayıcı olması yanında, çok seven de olması, Müslümanlar için
şüphe götürmeyen bir hakikattir. Hz. Peygamber’in Allah’ın emirlerini
dinlemesi dahi, onun Allah sevgisiyle ilişkilidir; Kutsal Kitab’ımız “De
ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.”22
buyurur. Hz. Peygamber’in lakaplarından birisi, genellikle “Allah’ın
Dostu” diye çevrilen, ama “Allah’ın Sevdiği” anlamına da gelen
Habîbullah’tır.23
Hristiyanlık’ta Tanrı Sevgi’dir denilir ve çoğunlukla bu açıdan İslâm,
sevgiden yoksun bir Tanrı anlayışına sahip olmakla eleştirilir. Halbuki
“O (Allah) çok bağışlayıcıdır, çok sevendir.”24 Üstelik Yüce Allah
affedici olduğunun da bilinmesini ister: “Kullarıma, benim, çok
bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver.”25
Bu bağlamda, Ortaçağ döneminden, ünlü Musevî bilge ve şair Abraham İbn-i
Ezra’nın gözlemlerini anmak gereklidir; Abraham, şöyle yazmıştı:
Müslümanlar sevgi ve aşk
Hıristiyanlar savaş ve öç
Grekler erdem ve desise
Hintliler mesel ve bilmece
İsrail oğulları da Ev Sahiplerinin Rabbine
Şarkıları söyler.26
İslâm,
Allah’ın “Çok Seven” olduğunu bildirir; aynı zamanda bu, onun İlâhî ve
Güzel İsimleri’ndendir (Esmâü’l-Hüsnâ). Ama yine İslâm, Allah’ı yalnızca
sevgiyle özdeşleştirmez. Çünkü O, aynı zamanda Bilgi’dir ve Işık’tır,
Adalet’tir ve Celâl’dir; tıpkı Barış ve Cemâl olması gibi; hiçbir zaman
sevgisiz ve merhametsiz değildir. O’nun Sevgi’si, evrenin yaratılması ve
O’nunla ilişkimiz için temeldir.27 Kur’ân ve dolayısıyla İslâm’ın
insanlara sunduğu ve tanıttığı ilah, sevgi, merhamet ve bağışlamada
eşsiz ve tek olan Allah’tır.
Mutluluk ve En İyiyi Sunan Peygamber
Allah’ın en çok sevdiği ve O’nun için evreni, alemleri yarattığı insan,
Hz. Peygamber ve onun Ehl-i Beyti’nin hayatlarında saadet, neşe, üzüntü
yani iniş ve çıkışlar olmadığı düşünülmemelidir. Peygamber’in aile
hayatı bir insanın hayatında olması gereken bütün haller ve olaylarla
dolu bir yaşam fotoğrafını sunmaktadır.
Peygamber çalıştığı, çabaladığı, ibadet ettiği gibi uyurdu da, bazen
yerdi, bazen günlerini aç geçirirdi, oruç tutardı, bazen mutlu, bazen
hüzünlü idi, müşfik olduğu kadar bazı durumlarda katılık gösterirdi.
Kısaca, hayatta bulunması mümkün bütün insanî yönler, evinde O’nun
tarafından da yaşanmıştır. Ancak, Peygamber ile diğer insanların hayatı
arasında bir fark gösterilecekse, o da Hz. Peygamber’in hayatının bütün
Müslümanlara, hatta bütün insanlara model olmasında aranmalıdır. O’nun
hayatında tabiî sınırları aşan hiçbir şey olmamıştır. Böyle bir hal
olmuşsa, daha alışkanlık halini almadan Yüce Allah müdahale etmiştir.28
Müslümanlar için Hz. Peygamber, ölümlü bir insandır; ama ayrıca Allah’ın
en mükemmel yarattığı ya da İslâm sûfîlerin dediği şekliyle
el-İnsanü’l-Kâmil’dir, yani Mükemmel İnsan’dır. Bu konuda bir Sûfî şiiri
şöyle der:
Muhammed bir beşer, ama diğer beşerler gibi değil
Daha ziyade bir yakut o; diğer insanlar ise sadece taş gibi.29
Her Müslüman için Hz. Peygamber’in tarafından sahip olduğu bir erdem ve
faziletler sahibi olmak ve ona benzemek bir ideal aynı zamanda bir
hedeftir.30 Bundan dolayı, Müslümanlar için Hz. Peygamber, kendine karşı
katı, ötekilerine karşı da cömert, yardımsever ve bağışlayıcı demek olan
ruh soyluluğunun ve yüce gönüllülüğünün mükemmel ve tartışmasız
modelidir.31
Bunun yanında Peygamber aşkı, bütün Müslümanların kalbinde bir muhabbet
yoğunluğu meydana getirir. Dolayısıyla “bu aşk, Allah aşkı için
anahtardır; çünkü Allah’ı sevmek için, öncelikle Allah bizi sevmelidir
ve Allah da elçisini sevmeyen birini sevmez.”32
Müslümanların hayatında sevgi, Allah’ın Hz. Peygamber’e ve Hz.
Peygamber’in de Allah’a sevgisi gibi modelle şekillenir. Beşerî
varlıklar için, Allah sevgisi, Peygamber sevgisini beraberinde getirir
ve Hz. Peygamber ile onun manevî mirasçıları olan Allah dostlarını
sevmek de, Allah sevgisinin zorunlu bir sonucudur. Üstelik, insanlar
için doğal olan bir çok sevgi düzeyi vardır; romantik sevgi, çocukları
ve ebeveyni sevmek, sanat ve doğada güzelliği sevmek, bilgi sevgisi ve
hatta iktidar, servet ve şöhret sevgisi; ancak bu son sevgiler dünyaya
yönelik maddî bir kazanımı olduğundan, ruhun gelişme ve
olgunlaşmasındaki katkısı azdır. Dolayısıyla “İslâmî bakış açısında,
bütün dünyevî sevgi, Allah’da olmalıdır ve Allah sevgisinden
ayrılmamalıdır; Allah’ı dışlayan ve O’ndan yüz çeviren her sevgi, ruhu
harabeye çevirir.” Nitekim İslâm bilge ve sufîleri, ancak Allah
sevgisinin gerçek olduğu ve diğer bütün sevgilerin metaforik olduğu
öğretisini dillendirmişlerdir. “Ancak metaforik sevgi, kendi düzeyinde
gerçektir ve eğer uygun olarak anlaşılırsa ve bütün sevginin Kaynağı’na,
yani Allah’a sevgi için bir basamak olarak kullanılırsa, gerçekte İlâhî
bir hediyedir.”33
Sonuç olarak modern küresel model, insanlara yeryüzünde bir cenneti vaat
etmektedir. Ancak bu model bir taraftan savaşlarla, nükleer silahlarla,
canlıları ve çevreyi yok ederken; diğer taraftan beşerî değer ve
erdemleri de haz ve pragmatizme feda ederek insanların dünyasını
cehenneme çevirmektedir. Fakat barış dini İslâm ve O’nun Sevgi
Peygamberi insanlara mutluluk ve en iyinin gerçekleşmesinin mutlak
olduğu cenneti her iki âlemde de sunmaktadır.
* Cumhuriyet Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Öğretim Üyesi.
bacetink@cumhuriyet.edu.tr
DİPNOT
1- Enbiya, 107.
2- Buhari, Edep: 27; Müslim, Birr, 66 (hadis no: 2586); Ahmed b. Hanbel,
IV, 270.
3- Tirmizî, Zühd, 54.
4- Ebu Davud, 122 (hadis no. 5124); Tirmizî, Zühd, 54 (Hadis no: 2393);
Dârimî, Edep, 113; Ahmed b. Hanbel, IV, 130.
5- Tirmizî, Birr, 59.
6- Buharî, Edep, 41, Halk, 6.
7- Tirmizî, Da’vât, 72.
8- Muvatta, Şi’r, hadis no: 16, c. 2, 953, 954.
9- Buharî, İman, 1, 7; Müslim, İman, 71, 76, 93; Ebû Davud, Edep, 142;
Tirmizî, İsti’zâm, 1, Kıyamet, 59; Nesâî, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime,
9; Dârimî, Sünnet, 2, Rikâk, 29; Ahmed b. Hanbel, III, 176, 206, 307,
351, 373, 375, 378, 389; IV, 233, 336; V, 146.
10- Bu önyargı, nefret ve iftiraların dinî ve siyasî sebepleri için bkz.
Bkz. Edward W. Said, Orientalism Western Conceptions of the Orient, IV.
edition, England 1995; Maxime Rodinson, Hazreti Muhammed, çev: Atilla
Tokatlı, İstanbul 1980; John I. Esposito, Güçlenen İslâm’ın Yankıları,
çev: Erol Çatalbaş, İstanbul 1989; Samuel P. Huntington, “The Clash of
Civilizations?” Foreign Affairs, 72; 3, Summer 1993; S. P. Huntington ve
diğerleri, Medeniyetler Çatışması, derleyen: Murat Yılmaz, II. baskı,
Ankara 1997; Olivier Roy, Siyasal İslâm’ın İflası, çev: Cüneyt Akalın,
II. baskı, İstanbul 1995; Harald Müler, Kültürlerin Uzlaşması, çev: Ali
Çimen, İstanbul 2001; Ahmet Davudoğlu, “Batı’daki İslâm Çalışmaları
Üzerine”, Marife, sayı: 2, Kış 2002; Şinasi Gündüz, Küresel Sorunlar ve
Din, Ankara 2005; Mahmood Mamdani, İyi Müslüman Kötü Müslüman (Amerika,
Soğuk Savaş ve Terörün Kökenleri), çev: Sevinç Altınçekiç, İstanbul
2005; Karen Armstrong, Tanrı’nın Tarihi, çev: O. Özel, H. Koyukan, K.
Emiroğlu, Ankara 1998, 181-215; K. Armstrong, Muhammad, a Western
Atttempt to Understand Islam, London 1991, San Fransisco 1992; Bilal
Sambur, “Küresel Köyde İslâm”, İslâmiyât c. VI, sayı: 2, 2003, 77-86.
11- Bilindiği üzere, bir dönem Pakistan’ın ürettiği atom bombası için
böyle bir söylem kullanıldı.
12- Bkz. İsmail Vural, Evanjelizm (Beyaz Saray’ın Gizli Dini), İstanbul
2003; Erhan Başyurt “Dindar Seçmen Bush’a Neden Yöneldi?”, Aksiyon,
sayı: 518, (11 Temmuz) 2005.
13- Ahmet Hikmet Eroğlu, “Farklı İnancı Tehdit Olarak Algılamanın
Sonucu: Engizisyon Terörü”, Dinî Araştırmalar, c. 7, sayı: 20,
Eylül-Aralık 2004, 99.
14- Fehmi Koru, “Tarihî Misyon”, Yenişafak, (10 Temmuz ) 2005, 12.
15- Bkz. Gündüz, Küresel Sorunlar ve Din, 9-25; Mamdani, İyi Müslüman
Kötü Müslüman (Amerika, Soğuk Savaş ve Terörün Kökenleri), çev: Sevinç
Altınçekiç, İstanbul 2005; Leonard Swidler, “Yahudi-Hıristiyan-Müslüman
Diyalogu 11 Eylül’den Sonra Mutlak Bir İhtiyaç”, çev: A. Dursun Karaca,
İslâmiyât c. V, sayı: 3, 2002, 87-98; Ahmed Demirhan (derleyen), ABD,
Terör ve İslam: 11 Eylül Üzerine, Ankara 2001; Greg Bankoff, “Regions of
Risk: Western Discourses on Terrorism and the Significance of Islam”,
Studies in Conflict and Terrorism, 2003 (26), 413-428 (“Risk Bölgeleri:
Batının Terör Üzerine Görüşleri ve İslâm’ın Yeri”, çev: Şahin
Gürsoy-Hakkı Karaşahin, Dinî Araştırmalar, c. 7, sayı: 20, Eylül-Aralık
2004, 377-386).
16- Bkz. Edward Said, Haberler Ağında İslâm, çev: Alev Alatlı, İstanbul
1984.
17- Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, çev: N. Erinç
Yurter, İstanbul trz., 12-13.
18- Hamidullah, age, 12-13 (1 nolu dipnot).
19- Buharî, Meğazî, 60, Ahkâm, 22; Dârimî, Mukadime, 24.
20- Mâide, 54.
21- Hûd, 90.
22- Âl-i İmrân, 31.
23- Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm’ın Kalbi, çev: Ahmet Demirhan, III.
baskı, İstanbul 2002, 129.
24- Bürûç, 14.
25- Hicr, 49.
26- Nasr, İslâm’ın Kalbi, 129 (Naklen; Bernard Lewis, Music of a Distant
Drum, Princeton, NJ; Princeton University Pres 2001, 193)
27- Nasr, age, 130.
28 Afzalurrahman, Sîret Ansiklopedisi, çev: Komisyon, II. baskı,
İstanbul 1996, II, 262.
29 Nasr, İslâm’ın Kalbi, 31.
30 İslâm filozofu Ebû Nasr Fârâbî (870-950) için de bir insan olarak Hz.
Muhammed, peygamberlik ve filozofluğu (hakîm) kendisinde toplamış
“insanlığın en üstün mertebesinde ve mutluluğun en yüksek
derecesindedir.” Bkz. Fârâbî, Kitâbu Ârâi Ehli’l-Medîneti’l-Fâzıla, VI.
baskı, haz: Albert Nasrî Nâdir, Beyrut 1991, 125-126.
31 Nasr, age, 35.
32 Nasr, age, 35; bkz. Âl-i İmrân, 31-32.
33 Nasr, age,130. |