Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
Muhammed Mustafa SAV

 

Sevgi-Barış (İslâm)

ve Toleransın Elçisi

Hz. Muhammed (s.a.v)

 

Doç. Dr. BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA

Cumhuriyet Üniv. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi

Somuncubaba dergisi Aralık 2005 sayısından iktibas edilmiştir

 

”Müminler; birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkat göstermekte tek vücut gibidir. O vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır.”

“Peygamberimiz de şöyle dua buyurmuştur: Ya Rab beni senin muhabbetinle ve seni sevenleri sevmekle ve senin muhabbetine beni yakın eden şeyi sevmekle de bahtiyar eyle ve muhabbetini bana soğuk suyu sevmekten daha sevgili kıl.”

Sevgi Peygamberi’ne gönderilen Kadîm Kelam, onun misyonunu “(Ey Muhammed!) Biz Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”1 sözleriyle bütün kâinata ilan eder. Bu evrensel hitabın muhatabı Allah’ın Sevgili’sinin (Habibi) sevgi sözleri ise, gerçekten her biri insanlık için birer evrensel ilkeler manzumesi şeklinde tezâhür etmektedir.
En Sevgili’den Sevgi Sözleri
Müminler; birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkat göstermekte tek vücut gibidir. O vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır.2
Müslüman kimse, bir kişi ile İslâm kardeşi olduğu zaman, onun ismini, babasının ismini ve kimlerden olduğunu sorsun. Çünkü böyle yapmak, sevginin artmasını sağlar.3
Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa ona sevdiğini söylesin.4 Ancak sevdiğini ölçülü sev! Çünkü o (sevdiğin) bir gün nefret ettiğin kişi olabilir. Nefret ettiğinden de ölçülü olarak nefret et! Çünkü o bir gün sevdiğin dostun olabilir.5
Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cibril’i çağırıp ‘Ben falan kulumu seviyorum, sen de onu sev! der. Cibril de onu sever ve sonra (Cibril) gök yüzünde şöyle seslenir: ‘Allah, falan kimseyi seviyor, siz de onu sevin! Bunu müteakip tüm sema ehli onu sever. Sonra o kul yeryüzünde de herkes tarafından sevilip kabul görür. Bir kulundan nefret ettiği zaman, Cibril’i çağırıp şöyle der: ‘Ben falan kulumdan nefret ediyorum, sen de nefret et!’ Hemen Cibril de ondan nefret eder, sonra gökte şöyle seslenir: ‘Allah falandan nefret ediyor, siz de nefret edin!’ Bunun üzerine gök ehli ondan nefret ederler. Sonra yeryüzündeki tüm varlıklar da ondan nefret ederler.6
Peygamberimiz de şöyle dua buyurmuştur: Ya Rab beni senin muhabbetinle ve seni sevenleri sevmekle ve senin muhabbetine beni yakın eden şeyi sevmekle de bahtiyar eyle ve muhabbetini bana soğuk suyu sevmekten daha sevgili kıl.7
Hz. Peygamber’in bu güzel duasına, âdeta cevaben Allah Teâla şöyle hükmetti: Benim rızam için birbirlerini sevenlere, benim için bir araya gelenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için birbirlerine yardımda bulunanlara sevgim vacip olmuştur.8
O halde amellerin en üstünü, Allah için sevmek, Allah için nefret etmektir. Çünkü iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız!9
Sevginin Elçisi
Peki neden “Sevgi Peygamberi Hz. Muhammed”? Çünkü; tarih boyunca, Batı’da, Peygamberimiz ve İslâm dini şartlı, belirli ön yargılarla ve iftiralarla anlatılmıştır ve bu durum devam etmektedir. Tabii ki bunun bir takım dinî ve siyasî sebepleri vardır.10 Mesela; Hz. Muhammed, sürekli kılıç ve savaş peygamberi, İslam da savaş ve kılıç dini olarak sunulur. Diğer taraftan bir İslâm ülkesi atom bombası ürettiğinde bu silah “İslam bombası” olur11; ancak bir Hıristiyan veya Yahudi ülke bu silahı imal ettiğinde bunun adı “Hıristiyan veya Yahudi Atom bombası” olmaz. Yani olumsuzluklar ve yanlışlıklar veya böyle olmaya müsait haller, İslâm’a fatura edilir. Ancak başarı ve üstünlükler söz konusu olduğunda, olay mümkün olduğunca İslâm’dan ve Müslümanlardan yalıtılmış bir halde insanî alana çekilerek sunulur.
Bunun gibi İslâm dinini referans alarak acımasız terör ve bombalama fiillerini gerçekleştirenlerin eylemlerini, bilinç altında küllenmiş amaç ve niyetlerinin bir sonucu olarak “İslâmî/İslâmcı terör” olarak tanımlamak ve sunmak hem İslâm’a hem de milyonlarca Müslüman yapılan en büyük haksızlık ve zulümdür. “Çünkü, böyle olaylar İslâm ile özdeşleştirilirse, İsrail’in, dinî içerikli siyasî hedeflerini gerçekleştirmek için Filistinlilere karşı yaptığı saldırıları “Yahudi terörü”, ABD’nin 11 Eylül’den hemen sonra ‘Haçlı seferlerini başlatacağı” dil sürçmesiyle Irak’ta yaptıklarını ve bunu yapan iktidarların da büyük ölçüde Evanjelik Hıristiyan söylemi12 ile hareket etmesini de “Hıristiyan terörü” olarak nitelemek mümkündür.”13
Dolayısıyla terörü gerçekleştirenler, her dinin mensupları içerisinden çıkabilir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bunun örnekleri görülmektedir: “Oklahoma City’de (ABD) içinde çocuk yuvası da bulunan bir devlet binasını havaya uçurup (19 Nisan 1995) 168 kişinin ölümüne sebep olan Timothy McVeigh ‘Hıristiyan’ idi ve eylemini de ‘inançları uğruna’ yapmıştı. Filistin’in el-Halil kentindeki İbrahim Camii’ni basarak cemaati kurşuna dizen (25 Şubat 1994) Dr. Baruch Goldstein da inançlı bir Musevi’ydi; tıpkı başbakan İzak Rabin’i öldüren (4 Kasım 1995) genç Yigal Amir gibi.”14
Nitekim gerçek faillerinin kimler ve hangi güçlerin olduğu hâlâ meçhul olan 11 Eylül faciasından sonra, Amerika ve Avrupa’da, bu korkunç eylem, barış (selam) dini olan İslâm’a ve mensuplarına mal edilerek İslâm ve Müslüman aleyhtarlığı için bir malzeme olarak kullanılmaktadır.15 Bu çerçevede kasıtlı ve bilinçli olarak Batı’da gündemde tutulan “İslamcı teröristler”, “kan içici köktenci Müslümanlar”, “terör dini”, “katil Muhammed” gibi sloganlarının önü alınamamaktadır. Burada bir parantez açıp ana konumuz olmamasına rağmen bu yazının kaleme alınma gerekçelerinden birisi olduğu için bir noktaya dikkat çekmek gerekmektedir ki o da şudur: Batı’da, özellikle ABD’deki yazılı ve görsel medyanın İslâm, Müslümanlar ve Hz. Muhammed konularında manipülasyona ne kadar açık olduğunu ve bunlarla ilgili haberlerin kimler tarafından nasıl şekillenip ambalajlandığını, Edward Said bir araştırma ve inceleme ürünü olan önemli eserinde tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.16 Müslümanlar olarak şunun da farkındayız ki, kasıtlı olarak gündemde yer bulan yukarıdaki benzeri sloganlar dünyada başka hiçbir din ve mensubu için kullanılmamaktadır. Konu, düşünülmesi ve üzerinde dikkatle durulması gereken bir husus olarak karşımıza gelmektedir.
Şu halde gerçekten İslâm kan, savaş, yok etme dini ve onun Peygamberi zalim ve acımasız bir insan mıdır? Bu sorunun cevabını çalışmamızın başında aktardığım sözlerinin yanında Allah’ın Son Sevgili Elçisi’nin uygulama ve yaşantısında aramak gerekmektedir.
İslâm’la birlikte kabileler ve fertler arasında bazıları uzun yıllardan beri süregelen kavgalar büyük çapta önlenmiştir. Ancak zaman zaman çeşitli sebepler yüzünden Müslümanlar arasında huzur bozucu ihtilaf ve çekişmeler çıktığı da olmuştur. Hz. Peygamber bu tür olayları câhiliye zihniyeti olarak değerlendirmiş ve anında önlemeye çalışmıştır.
Peygamberimizin küçük Şehir-Devleti genişlemiş ve on yıl süren siyasal ve sosyal çalışmadan sonra, son nefesini verdiği sırada 3 milyon kilometre kareden fazla bir alana yayılmıştır. Bu alan Rusya hariç, Avrupa büyüklüğünde ve o zaman üzerinde milyonlarca insanın yaşadığı bir alandır ve fethi, savaş alanında düşman saflarında 250’ye yakın kişinin öldürülmesine mal olmuştur. Müslümanların kaybı, on yıllık bir dönemde ortalama ayda bir şehittir. İnsan hayatına verilen bu değer, insanlık tarihinde eşsizdir.17
Burada ilginç bir durumla karşılaşmaktayız ki, o da şudur: Peygamberimizin yaşadığı zaman diliminde yapılan 9 önemli savaşta, düşman kaybının toplamı 216, Müslümanların kaybı ise 138’dir.18
İşte bu kadar az kayıpla, İslâm’ı bu kadar geniş bir coğrafyaya yayan Sevgi Peygamberi Hz. Muhammed’in hayatı: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”19 ilkesi üzerine kurulmuştur. Sevgi ve Barış Peygamberi’nin hayat felsefesini ortaya koyan bu evrensel ilke de, Batı’daki bir takım ideolojik ve dinsel takıntılı kişi ve kuruluşların Hz. Peygamber hakkındaki düşüncelerinin ne kadar bilimsellikten uzak, önyargılı, tutarsız ve maksatlı olduğunu göstermektedir.
Sevgili’nin Sevgi Dini
Sevgi dini İslâm’ın yanlış anlaşılmasının ve anlatılmasının önüne geçmek için, onu bütün insanlığa gönderen Yüce Allah’ın isimlerini, bu Son Din’e şartlı bakanlara bir kez daha hatırlatmakta fayda olacaktır. Ancak biz burada konumuzun sınırlarını zorlamadan Allah Tealâ’nın birkaç ismini öne çıkaracağız.
Allah’ın Güzel İsimleri’nden birisi, el-Vedûd, yani “Çok Çok Seven, İçten/Gönülden Seven’dir. Bu bağlamda Kur’ân’da sevgiyi anlatan bir çok ayet vardır; mesalâ, “Allah bir kavmi getirir ki onları sever ve onlar da O’nu sever.”20 “Gerçekte benim Rabbim, bağışlayandır, çok çok sevendir (Vedûd)”21 ayetlerinde olduğu gibi, Allah’ın, çok merhametli ve çok bağışlayıcı olması yanında, çok seven de olması, Müslümanlar için şüphe götürmeyen bir hakikattir. Hz. Peygamber’in Allah’ın emirlerini dinlemesi dahi, onun Allah sevgisiyle ilişkilidir; Kutsal Kitab’ımız “De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.”22 buyurur. Hz. Peygamber’in lakaplarından birisi, genellikle “Allah’ın Dostu” diye çevrilen, ama “Allah’ın Sevdiği” anlamına da gelen Habîbullah’tır.23
Hristiyanlık’ta Tanrı Sevgi’dir denilir ve çoğunlukla bu açıdan İslâm, sevgiden yoksun bir Tanrı anlayışına sahip olmakla eleştirilir. Halbuki “O (Allah) çok bağışlayıcıdır, çok sevendir.”24 Üstelik Yüce Allah affedici olduğunun da bilinmesini ister: “Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver.”25
Bu bağlamda, Ortaçağ döneminden, ünlü Musevî bilge ve şair Abraham İbn-i Ezra’nın gözlemlerini anmak gereklidir; Abraham, şöyle yazmıştı:
Müslümanlar sevgi ve aşk
Hıristiyanlar savaş ve öç
Grekler erdem ve desise
Hintliler mesel ve bilmece
İsrail oğulları da Ev Sahiplerinin Rabbine
Şarkıları söyler.26
İslâm, Allah’ın “Çok Seven” olduğunu bildirir; aynı zamanda bu, onun İlâhî ve Güzel İsimleri’ndendir (Esmâü’l-Hüsnâ). Ama yine İslâm, Allah’ı yalnızca sevgiyle özdeşleştirmez. Çünkü O, aynı zamanda Bilgi’dir ve Işık’tır, Adalet’tir ve Celâl’dir; tıpkı Barış ve Cemâl olması gibi; hiçbir zaman sevgisiz ve merhametsiz değildir. O’nun Sevgi’si, evrenin yaratılması ve O’nunla ilişkimiz için temeldir.27 Kur’ân ve dolayısıyla İslâm’ın insanlara sunduğu ve tanıttığı ilah, sevgi, merhamet ve bağışlamada eşsiz ve tek olan Allah’tır.
Mutluluk ve En İyiyi Sunan Peygamber
Allah’ın en çok sevdiği ve O’nun için evreni, alemleri yarattığı insan, Hz. Peygamber ve onun Ehl-i Beyti’nin hayatlarında saadet, neşe, üzüntü yani iniş ve çıkışlar olmadığı düşünülmemelidir. Peygamber’in aile hayatı bir insanın hayatında olması gereken bütün haller ve olaylarla dolu bir yaşam fotoğrafını sunmaktadır.
Peygamber çalıştığı, çabaladığı, ibadet ettiği gibi uyurdu da, bazen yerdi, bazen günlerini aç geçirirdi, oruç tutardı, bazen mutlu, bazen hüzünlü idi, müşfik olduğu kadar bazı durumlarda katılık gösterirdi. Kısaca, hayatta bulunması mümkün bütün insanî yönler, evinde O’nun tarafından da yaşanmıştır. Ancak, Peygamber ile diğer insanların hayatı arasında bir fark gösterilecekse, o da Hz. Peygamber’in hayatının bütün Müslümanlara, hatta bütün insanlara model olmasında aranmalıdır. O’nun hayatında tabiî sınırları aşan hiçbir şey olmamıştır. Böyle bir hal olmuşsa, daha alışkanlık halini almadan Yüce Allah müdahale etmiştir.28
Müslümanlar için Hz. Peygamber, ölümlü bir insandır; ama ayrıca Allah’ın en mükemmel yarattığı ya da İslâm sûfîlerin dediği şekliyle el-İnsanü’l-Kâmil’dir, yani Mükemmel İnsan’dır. Bu konuda bir Sûfî şiiri şöyle der:
Muhammed bir beşer, ama diğer beşerler gibi değil
Daha ziyade bir yakut o; diğer insanlar ise sadece taş gibi.29
Her Müslüman için Hz. Peygamber’in tarafından sahip olduğu bir erdem ve faziletler sahibi olmak ve ona benzemek bir ideal aynı zamanda bir hedeftir.30 Bundan dolayı, Müslümanlar için Hz. Peygamber, kendine karşı katı, ötekilerine karşı da cömert, yardımsever ve bağışlayıcı demek olan ruh soyluluğunun ve yüce gönüllülüğünün mükemmel ve tartışmasız modelidir.31
Bunun yanında Peygamber aşkı, bütün Müslümanların kalbinde bir muhabbet yoğunluğu meydana getirir. Dolayısıyla “bu aşk, Allah aşkı için anahtardır; çünkü Allah’ı sevmek için, öncelikle Allah bizi sevmelidir ve Allah da elçisini sevmeyen birini sevmez.”32
Müslümanların hayatında sevgi, Allah’ın Hz. Peygamber’e ve Hz. Peygamber’in de Allah’a sevgisi gibi modelle şekillenir. Beşerî varlıklar için, Allah sevgisi, Peygamber sevgisini beraberinde getirir ve Hz. Peygamber ile onun manevî mirasçıları olan Allah dostlarını sevmek de, Allah sevgisinin zorunlu bir sonucudur. Üstelik, insanlar için doğal olan bir çok sevgi düzeyi vardır; romantik sevgi, çocukları ve ebeveyni sevmek, sanat ve doğada güzelliği sevmek, bilgi sevgisi ve hatta iktidar, servet ve şöhret sevgisi; ancak bu son sevgiler dünyaya yönelik maddî bir kazanımı olduğundan, ruhun gelişme ve olgunlaşmasındaki katkısı azdır. Dolayısıyla “İslâmî bakış açısında, bütün dünyevî sevgi, Allah’da olmalıdır ve Allah sevgisinden ayrılmamalıdır; Allah’ı dışlayan ve O’ndan yüz çeviren her sevgi, ruhu harabeye çevirir.” Nitekim İslâm bilge ve sufîleri, ancak Allah sevgisinin gerçek olduğu ve diğer bütün sevgilerin metaforik olduğu öğretisini dillendirmişlerdir. “Ancak metaforik sevgi, kendi düzeyinde gerçektir ve eğer uygun olarak anlaşılırsa ve bütün sevginin Kaynağı’na, yani Allah’a sevgi için bir basamak olarak kullanılırsa, gerçekte İlâhî bir hediyedir.”33
Sonuç olarak modern küresel model, insanlara yeryüzünde bir cenneti vaat etmektedir. Ancak bu model bir taraftan savaşlarla, nükleer silahlarla, canlıları ve çevreyi yok ederken; diğer taraftan beşerî değer ve erdemleri de haz ve pragmatizme feda ederek insanların dünyasını cehenneme çevirmektedir. Fakat barış dini İslâm ve O’nun Sevgi Peygamberi insanlara mutluluk ve en iyinin gerçekleşmesinin mutlak olduğu cenneti her iki âlemde de sunmaktadır.

* Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Öğretim Üyesi. bacetink@cumhuriyet.edu.tr

DİPNOT


1- Enbiya, 107.
2- Buhari, Edep: 27; Müslim, Birr, 66 (hadis no: 2586); Ahmed b. Hanbel, IV, 270.
3- Tirmizî, Zühd, 54.
4- Ebu Davud, 122 (hadis no. 5124); Tirmizî, Zühd, 54 (Hadis no: 2393); Dârimî, Edep, 113; Ahmed b. Hanbel, IV, 130.
5- Tirmizî, Birr, 59.
6- Buharî, Edep, 41, Halk, 6.
7- Tirmizî, Da’vât, 72.
8- Muvatta, Şi’r, hadis no: 16, c. 2, 953, 954.
9- Buharî, İman, 1, 7; Müslim, İman, 71, 76, 93; Ebû Davud, Edep, 142; Tirmizî, İsti’zâm, 1, Kıyamet, 59; Nesâî, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9; Dârimî, Sünnet, 2, Rikâk, 29; Ahmed b. Hanbel, III, 176, 206, 307, 351, 373, 375, 378, 389; IV, 233, 336; V, 146.
10- Bu önyargı, nefret ve iftiraların dinî ve siyasî sebepleri için bkz. Bkz. Edward W. Said, Orientalism Western Conceptions of the Orient, IV. edition, England 1995; Maxime Rodinson, Hazreti Muhammed, çev: Atilla Tokatlı, İstanbul 1980; John I. Esposito, Güçlenen İslâm’ın Yankıları, çev: Erol Çatalbaş, İstanbul 1989; Samuel P. Huntington, “The Clash of Civilizations?” Foreign Affairs, 72; 3, Summer 1993; S. P. Huntington ve diğerleri, Medeniyetler Çatışması, derleyen: Murat Yılmaz, II. baskı, Ankara 1997; Olivier Roy, Siyasal İslâm’ın İflası, çev: Cüneyt Akalın, II. baskı, İstanbul 1995; Harald Müler, Kültürlerin Uzlaşması, çev: Ali Çimen, İstanbul 2001; Ahmet Davudoğlu, “Batı’daki İslâm Çalışmaları Üzerine”, Marife, sayı: 2, Kış 2002; Şinasi Gündüz, Küresel Sorunlar ve Din, Ankara 2005; Mahmood Mamdani, İyi Müslüman Kötü Müslüman (Amerika, Soğuk Savaş ve Terörün Kökenleri), çev: Sevinç Altınçekiç, İstanbul 2005; Karen Armstrong, Tanrı’nın Tarihi, çev: O. Özel, H. Koyukan, K. Emiroğlu, Ankara 1998, 181-215; K. Armstrong, Muhammad, a Western Atttempt to Understand Islam, London 1991, San Fransisco 1992; Bilal Sambur, “Küresel Köyde İslâm”, İslâmiyât c. VI, sayı: 2, 2003, 77-86.
11- Bilindiği üzere, bir dönem Pakistan’ın ürettiği atom bombası için böyle bir söylem kullanıldı.
12- Bkz. İsmail Vural, Evanjelizm (Beyaz Saray’ın Gizli Dini), İstanbul 2003; Erhan Başyurt “Dindar Seçmen Bush’a Neden Yöneldi?”, Aksiyon, sayı: 518, (11 Temmuz) 2005.
13- Ahmet Hikmet Eroğlu, “Farklı İnancı Tehdit Olarak Algılamanın Sonucu: Engizisyon Terörü”, Dinî Araştırmalar, c. 7, sayı: 20, Eylül-Aralık 2004, 99.
14- Fehmi Koru, “Tarihî Misyon”, Yenişafak, (10 Temmuz ) 2005, 12.
15- Bkz. Gündüz, Küresel Sorunlar ve Din, 9-25; Mamdani, İyi Müslüman Kötü Müslüman (Amerika, Soğuk Savaş ve Terörün Kökenleri), çev: Sevinç Altınçekiç, İstanbul 2005; Leonard Swidler, “Yahudi-Hıristiyan-Müslüman Diyalogu 11 Eylül’den Sonra Mutlak Bir İhtiyaç”, çev: A. Dursun Karaca, İslâmiyât c. V, sayı: 3, 2002, 87-98; Ahmed Demirhan (derleyen), ABD, Terör ve İslam: 11 Eylül Üzerine, Ankara 2001; Greg Bankoff, “Regions of Risk: Western Discourses on Terrorism and the Significance of Islam”, Studies in Conflict and Terrorism, 2003 (26), 413-428 (“Risk Bölgeleri: Batının Terör Üzerine Görüşleri ve İslâm’ın Yeri”, çev: Şahin Gürsoy-Hakkı Karaşahin, Dinî Araştırmalar, c. 7, sayı: 20, Eylül-Aralık 2004, 377-386).
16- Bkz. Edward Said, Haberler Ağında İslâm, çev: Alev Alatlı, İstanbul 1984.
17- Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, çev: N. Erinç Yurter, İstanbul trz., 12-13.
18- Hamidullah, age, 12-13 (1 nolu dipnot).
19- Buharî, Meğazî, 60, Ahkâm, 22; Dârimî, Mukadime, 24.
20- Mâide, 54.
21- Hûd, 90.
22- Âl-i İmrân, 31.
23- Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm’ın Kalbi, çev: Ahmet Demirhan, III. baskı, İstanbul 2002, 129.
24- Bürûç, 14.
25- Hicr, 49.
26- Nasr, İslâm’ın Kalbi, 129 (Naklen; Bernard Lewis, Music of a Distant Drum, Princeton, NJ; Princeton University Pres 2001, 193)
27- Nasr, age, 130.
28 Afzalurrahman, Sîret Ansiklopedisi, çev: Komisyon, II. baskı, İstanbul 1996, II, 262.
29 Nasr, İslâm’ın Kalbi, 31.
30 İslâm filozofu Ebû Nasr Fârâbî (870-950) için de bir insan olarak Hz. Muhammed, peygamberlik ve filozofluğu (hakîm) kendisinde toplamış “insanlığın en üstün mertebesinde ve mutluluğun en yüksek derecesindedir.” Bkz. Fârâbî, Kitâbu Ârâi Ehli’l-Medîneti’l-Fâzıla, VI. baskı, haz: Albert Nasrî Nâdir, Beyrut 1991, 125-126.
31 Nasr, age, 35.
32 Nasr, age, 35; bkz. Âl-i İmrân, 31-32.
33 Nasr, age,130.