Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English

Peygamber Efendimiz "sallallahü aleyhi ve sellem"in

(Dâvet mektupları) -5-

 

HÜSREV PERVÎZ'E MEKTUP

 

Allahın Sevgilisi, dâvet için bu dîne,

Mektup gönderiyordu çevre meliklerine.

 

Acem kisrâsı olan "Hüsrev Pervîz"e dahî,

Göndermişti "Abdullah" adlı bir sahâbîyi.

 

"Abdullah", vedâ edip hemen Efendimize,

Götürdü o mektûbu, verdi "Hüsrev Pervîz"e.

 

Kisrâ, onu okuyup huzûru kaçtı birden,

Ve mektûbu yırtarak, yere attı kibrinden.

 

Bununla da kalmayıp, çok kudurdu ve azdı,

Yemen vâlisi olan "Târân"a mektup yazdı.

 

Dedi: (Şöyle duydum ki, biri çıkmış Mekke'de,

Nübüvvet dâvâsında bulunurmuş o yerde.

 

Ona, iki kimseyi gönder de askerinden,

Bağlayıp getirsinler, huzûruma âcilen.)

 

"Târân", Hüsrev Pervîz'in bu emri gereğince,

"Bânûb" ile "Cerces"e görev verdi hemence.

 

Geldiler o ikisi, Resûlün huzûruna,

Dediler ki: (Kisrâ'mız emretmiş ki Târân'a,

 

Gönderip iki kişi, seni tevkîf edeler,

Ve âcilen Kisrâ'nın yanına ileteler.

 

İşte biz, bu görevle şu anda geldik size,

Alıp götüreceğiz, seni Hüsrev Pervîz'e.)

 

Resûlullah onlara, gösterip mülâyemet,

Bânûb ile Cerces'i islâma etti dâvet.

 

Dediler ki: (Biz aslâ, girmeyiz dîninize,

Biz geldik, götürelim seni melikimize.

 

Aksi hâlde şehinşâh, katleder cümlenizi,

Yâhut vatanınızdan ayırır, sürer sizi.)

 

Onlar bu küstahâne sözleri söyler iken,

Titrerdi vücûdları, Resûlün heybetinden.

 

Buyurdu ki: (Bu gece, varın siz yerinize,

Yârın birşey yaparız ne îcâb eder ise.)

 

Çıkıp, birbirlerine dediler: (Biz ne olduk?

Yanında biraz daha dursaydık, mahvolurduk.

 

Biz hiçbir hükümdârda görmedik böyle heybet,

Demek bu, âhir zaman Peygamberidir elbet.)

 

Ertesi gün, gelince Resûlün huzûruna,

O Server buyurdu ki: (Söyleyin ki Târân'a,

 

Dün, oğlu tarafından Hüsrev katl olunmuştur,

Oğlu, onun tahtına şâh olup oturmuştr.)

 

Onlar dönüp, Târân'a verdiler bunu haber,

Dediler ki: (O şahıs, herhâlde bir Peygamber.)

 

Târân dedi: (Var mıydı muhâfızı, bekçisi?)

Dediler: (Hayır, yoktu bunların hiç birisi.)

 

Târân dedi: (Öyleyse, o, hakîkî Nebîdir,

İnandım ki, Hüdâ'nın en son Peygamberidir.)

 

Kisrânın oğlundan da, mektup geldi o zaman,

Diyordu ki: (Kisrâ'yı, katleyledim ey Târân.

 

Sebepsiz zulmederdi zîrâ o, milletine,

Halkı bulaştırırdı tefrika illetine.

 

Sana emrim şudur ki, bana bî'at edesin,

Hicâz'daki Nebîye, taarruz etmiyesin.)

 

Kisrâ'nın mektûbunu okuyunca bu Târân,

"Şehâdet"i getirip, îmâna geldi o an.

 

Ondan ilhâm alarak, cümle ehâlîsi de,

İslâmı kabûl edip, îmân etti hepsi de.