Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
Ümmi Sinan

 

Ümmi Sinan

(?-1657)

 

Ümmi Sinan veya gerçek adıyla Yusuf (İbrahim) Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hayatı ile ilgili yapılan araştırmalardan bazılarına göre 1563-1567 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Doğum tarihi farklılık arz ettiği gibi gerçek isminin de farklı olduğu ileri sürülmektedir.

Bazı kaynaklarda gerçek adının İbrahim olduğu belirtilmektedir. İbrahim Ümmi Sinan olarak kabul edilen eserlerde ise, yaklaşık bir asır önce yaşadığı ve ölüm tarihinin de 1568 olduğu ileri sürülmektedir. Dolayısıyla zaman itibariyle arada çok önemli bir fark vardır. Ancak, gerçek adının Yusuf veya İbrahim olması ve yaşadığı iddia edilen dönemler arasında bir asır gibi uzun bir zaman bulunmasına karşılık, kendisine atfedilen şiirler, farklı iki kişi olma ihtimalini akla getirmemektedir. Tasavvufla ilgili yazılan eserlerde ve bazı mahalli araştırmalarda Yusuf adının daha çok kabul gördüğü anlaşılmaktadır.

Yusuf’un (İbrahim) doğum tarihi kesin olarak bilinmediği gibi, görmüş olduğu eğitimi hakkında da fazla bilgi yoktur. Ancak, özellikle onun yetiştiği dönemde Elmalı’nın önemli bir mevkide bulunması, burada mevcut olan medrese ve kütüphaneler göz önüne alındığında bir ilim irfan merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Buradan hareketle iyi bir eğitim gördüğü tahmin edilebilir. Ayrıca, aralarında Niyazi-i Mısrî gibi ünlü talebelerinin olması ve bunların eserlerinde hocalarından övgüyle söz etmeleri de kendisi hakkında daha fazla bilgi sahibi olma imkânı vermektedir.

Anne ve babası hakkında da yeterli bilgiler elde yoktur. Sadece Süleyman ve Selami Halil adlarında iki oğlunun mevcudiyeti bilinmektedir. Medrese eğitimini gördükten sonraki dönemde Halvetî büyüklerinden olan Şeyh Eroğlu Nuri’ye bağlandı. Medresede ilimle meşgul olurken buradan ayrılıp tasavvufa yönelmesinde gördüğü bir rüyanın etkisi olduğu belirtilmektedir. Bu şahsın vefatından sonra da yerine geçerek insanları irşat etmeye başladı.

Şöhreti saray çevresine kadar yayılan Ümmi Sinan, gündüzleri kendi ismiyle anılan medresede ders verdi. Geceleri ise zamanını tasavvufa ayırarak vaaz ve nasihatlerde bulundu. İnsanları irşat etmekle meşgul olurken çok sayıda şiir kaleme aldı. Şiirlerinden oluşan iki eser vücuda getirdi. Tahminen doksan yıl gibi uzun bir ömür yaşadıktan sonra bazı kaynaklara göre Elmalı ve bazılarına göre de İstanbul’da vefat etti (1657).

Yunus Emre ve Mevlânâ’nın takipçisi olarak kabul gören Ümmi Sinan, şiirlerini daha çok aruz vezniyle yazdı. Ayrıca hece vezni ile de yazdığı şiirleri vardır. Şiirlerinde kendi anlayış ve düşüncelerini, tarikat anlayışını dile getirdi. İnsan, varlık, ilâhî aşk gibi temalar üzerinde durdu. Yazılarında sade bir Türkçe kullandı.

Çok yönlü bir insan olan Ümmi Sinan, yazılarında gerçek adını kullanmayıp mahlas olarak Ümmi Sinan’ı kullandı. Alim, müderris, şair, mutasavvıf ve ahlâk adamı olarak tanınıp şöhret buldu. Bu özelliklerinden ötürü zamanında çok sevilip sayıldı. Yunus Emre’nin bir takipçisi olarak; ilâhilerinde İslam tasavvufu, aşk, yaratılış, varlık ve bilgi gibi konuları işlerken sade ama, önemli mânâlar ihtiva eden ifadeler kullandı.

Ümmi Sinan ilâhilerinde kullandığı dil itibariyle tam bir Yunus takipçisi olarak ortaya çıktı. İlâhilerinde işlediği tema ve kullandığı dil, tanınıp şöhret olmasında önemli bir etken oldu. Birçok şiiri bestelenip dilden dile dolaşmaya başladı. kendisinden sonra gelen birçok şair ve mutasavvıfı etkiledi. Yaşadığı toplum ile bütünleşerek üstüne düşen görevleri yapmaya ve gerekli yerde insanlara telkinde bulunmaya çalıştı.

Risale-i Nur ve Son Şahitlerde ismi zikredilen Ümmi Sinan’ın birkaç beytine de yer verilmektedir. Bir sohbet esnasında Üstad’ın talebelerinden Sabri, Süleyman, Bekir ve Tevfik, kendi meslekleri ve Sözler’le ilgili niyette bulunduktan sonra, Ümmi Sinan’ın Divan’ını rastgele açtıklarında karşılarına; hak söz, nur söz, ifadelerinin çıkması hayret etmelerine sebep oldu. Ümmi Sinan;

 

Derim ki yardımcım Allah,

Şefaatçım Resulullah.

Ki bürhanım kitabullah,

Budur bendeki hak söz.

Senin kapında kul çoktur,

Hesabı, haddi hiç yoktur.

Ve lâkin bir dahi yoktur.

Sinan-ı Ümmî gibi nur söz.

 

Bu ifadelerle karşılaştıktan sonra eserin tamamını incelediklerinde, söz konusu ifadelerin sadece bu iki kıtada geçtiğini tesbit ettiler. Böylece hem kendilerinin şevki arttı, hem de Sözler’in hakkaniyetine ve nuraniyetine yordular.

Risale-i Nur’un basıldığı Sinan Matbaası ve Hür Adam Gazetesi’nin sahibi Sinan Omur’un Bediüzzaman ile ilgili hatıralarında da Ümmi Sinan’ın ismi zikredilmektedir. Bediüzzaman ve talebelerinin çok sıkıntılar çektiği, Nur Risalelerinin basım ve yayımı konusunda her türlü engellemelerin yapıldığı bir zamanda Sinan Omur, kendi matbaasında Risale-i Nur’un basılmasını sağladı. Omur, Bediüzzaman Hazretlerinin; “Benim üç Sinan’ım var: Mimar Sinan, Ümmi Sinan ve Omur Sinan” şeklindeki iltifatlarını aktarmaktadır. (Son Şahitler, 1. C. s. 94)

Ümmi Sinan’ın Kutbü’l-Meani ve Divan-ı İlahiyyat adını taşıyan iki eseri vardır. Birincisinde daha çok tasavvuf ve yükselişe dair ifadeler yer almaktadır. İkincisi ise kaleme almış olduğu ilâhilerini ihtiva etmektedir. Türk-İslâm dünyasında önemli bir şöhrete ulaşmasında bu eserin etkisi büyük olmuştur. Bu eserinde iki yüze yakın ilâhi yer almaktadır. Birkaç örnek;

 

Gül alırlar gül satarlar

Gülden terazi tutarlar

Gülü gül ile tartarlar

Çarşı pazarı güldür gül

...

Ey cümle halkın maksudu

Al gönlümü Senden yana

Ey külli şey’in mevcudu

Al gönlümü Senden yana

 

Nefs elinden avareyim

Hırs elinden bi-çareyim

Gayrı kime yalvarayım

Al gönlümü Senden yana

 

Elim Sana ermekliğe

Gönlüm Seni görmekliğe

Tapuna yüz sürmekliğe

Al gönlümü Senden yana

...

Kurtar nefsin belasından

Can bu lütfu bula Senden

N’ola ihsan ola Senden

Al gönlümü Senden yana

...

Ümmi Sinan der Yaradan

Götür perdeyi aradan

Kurtar beni bu yaradan

Al gönlümü Senden yana.

 

Şiirleri

Gül İlahisi