Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
Hac 6

 

Dönenle Dönülmez

 

Hac Yakınlığı Yazıları-6

 

Senai Demirci

 

Niyet ettin. Aşina olduğun herşeyi, anayı babayı, yurdu ve yöreyi terketmeye azmettin. Kâbe’den başka herşeyi arkana almaya ahdettin. Namazlarca yöneldiğin yöreye, secdelerce yüz sürdüğün yere ermeye akdettin. Gittin. Herkesi ve herşeyi kendine çeken, ışığı ve aydınlığı emip, emzirip, yeniden doğuran kara Kâbe’ye dokundun. Döndün, döndün ve döndün. Çokluktan birliğe varmak üzere döndün. Sonsuz bir helezonun içinde Bir olana yöneldin. İnsan girdabının orta yerinde vahdete boğuldun. Kâbe’nin insan denizinde Bir’e kandın, Vahdet deryasına battın.

Artık “kıyıya dönülmez.”

***

Yolcu oldun. Kesretten uzaklaşıp Bir’lik yurduna doğru yol aldın. Biz çokluk şaşkınlarına yol oldun. Ayaklarının altından dünya toprağı kayıp gitti. Ölmek gibi. Başına mahviyet toprağı bulandı. Hiç iddiasız, hiç tekebbürsüz, hiç itirazsız, yalın, yalnız ve libassız kıbleye döndün. Uçarı bir kelebek heyecanı yüklenip kayıp gittin bu ellerden. Seni kendinden geçmiş, bir kara sevda uğrunda dolanır gördükçe, buralarda herşey sapından kopuyor gibi. Herşey kökünden ayrılıyor, kabuğundan sıyrılıyor; günışığı eşyadan renklerini çekiyor gibi. Biz solduk, sen taze göklü nefesler soludun göğsüne. Bildik ki, iyilikten yana ne varsa senin yüz çevirdiğin yörede, varlıktan yana ne varsa senin yöneldiğin yerde. Terkettiğin sokaklar ve duvarlar incelip eriyor, daralıyor. Sütunlar devriliyor, an çöküyor. Sen yeniden doğuyorsun vardığın yerde. Yüzüne yeni tebessümler devşiriyorsun Rabbinin teveccühünün kristalleştiği yerde.

Gayrı, “O’nun vechinden dönülmez.”

***

Dünya adına omuzladığın ne varsa attın, kalbine yük ettiğin ne kadar dünyalık varsa geriye bıraktın. Beyaz bir bez içinde yalın ve yalnız bir yolcu edâsı giyinip, kendini de iptilalardan kopardın, yeniden yazdın kalbini. Külliyen soyundan dünya libaslarından. Şimdiye kadar kendi kıymetinin ölçüleri bildiğin herşey, mevki, makam, milliyet, kavim, soy, sınıf meslekten yana ne varsa, hepsi ihramın beyaz yüzünde eriyip yok oldu. Herkesten uzakta, tek başına sadece Rabbine kul olduğunu belledin. Seni kıymetlendirecek tek şey, Rabbine kulluğun, yalnız ve yalnız O’na kul olmaklığındır; bildin.

Artık “kulluktan dönülmez.”

 ***

Yöneldin. Başka herşeyden bir O’na yöneldin. Ayağın çıplak, başın açık ağırlığını unutmuş bir su damlası uçarılığında dünyanı ve dünya adına sevişlerini terk etmek üzere yola düştün. Herkesle ve herşeyle olan bağların çözülmüş gibi. Habire eğirip durduğun hayat yumağı dağılıverdi. Varlığının payandaları yıkıldı. Bedenin bir sıcak dokunuşla çözüldü. Biriktirdiğin, büyüttüğün, sakladığın, süslediğin ne varsa, dağıldı, döküldü, küçüldü, yağmalandı. Gördün ki, hep bir yerlerdesin ve hep bir yerlerden bir yerleresin. Bildin ki, gidiyorsun, gidicisin; dönüyorsun, dönücüsün.

Artık “başkasına dönülmez.”

***

Kâbe’ye vardın. Hayat kırıntılarımızın göllendiği yerde yeniden ihya edildin. Kulluğunun keskin sıratlarda sınandığı yerde yeniden bilendin. Kâbenin eteğine tutunup, sonsuz uzakları yakın eyledin. Kesret uçurumlarındana geçtin, varlık dağlarını aştın. Bir’liğin zirvesinde kulluğunu keskin bir bıçak gibi yeniden keskinleştirdin. Kalbini vuslatın eğesinden geçirdin. Benlik dağını delip Rabbine yol eyledin.

Gayrı “düze dönülmez.”

***

O’na, yalnız O’na dönmek seni varlığın perçemlerinden kopardı. Ayrılık gamını göğsünden atıp, vuslat demine erdin. O’nun vechinden başka herşey helak olur, bildin..

O’nu göstermeyen ve başka herşeyin âyinesini paslandıran tek kara noktayı, yâni enaniyetini arkana attın. Önündeki o kara noktayı, yâni Kâbe’yi görmek için, seni boğan, seni yutan görünmez kara noktayı, benliğini kabından çıkarıp gördün. Kabından çıktın ve Kâbe’ye vardın.

Artık “kaba dönülmez.”

***

Kâbeye varıp, kıbleye dönerek, ben-merkezinin yörüngesinden çıkıp, Rabbimizin marziyatı dairesinde bir tavafa girdin. Tavaf ile, kendi başınalığını terkettin, kendi heva ve hevesinin etrafında pervâne olmaktan vazgeçtin. Benliği aşıp kulluğa erdin, çokluğu yırtıp birliğe eriştin. Yolculuğun ülkeni terketmekle başladı, Kâbe’ye vardığında da kendini terkettin. Aslının yokluk olduğunu bildin. Varlığının ilkesini keşfettin. İlkin “kün” idin, şimdi topyekün “feyekün” çınlamasıyla varsın. Şimdi varlık ülkeni “kaf ile nun arasında” bildin.

Bundan böyle “ülkeye dönülmez.”

***

Say’ ettin.  Safa—Merve arasında gidip geldin. O’ndan kaçtın ama yine O’na koştun. O’nun kahrından kaçıp yine O’nun lûtfuna sığındın. Bir Hacer duası alıp dudağına, zemzem damlalarınca çare aradın. Bildin ki, doğuştan acz ile yaralı, fakr ile marazlısın. Yine O’ndan yine O’na dönüp durmadasın. O’nun rahmetinden başka sığınağın yok. O’nun kudretinden başka dayanağın yok.

Öyleyse, tıpkı Hacer gibi, “hacet kapısından dönülmez.”

***

Arafat’ta ‘ev’i terkettin, ‘komşu’ya vardın. “Bana ev değil komşu lazım” demiştin hani. ‘Ev’i etrafında dönüp Sevgili’ye yakınlık uğruna, Kâbe’den de ayrılıp, O’na; Kâbe’den bile yakın olma saltanatına ulaştın. Dönüp durduğun insan helezonun kıvrımlarında yok olup, vakfeye durdun, vakfeyle duruldun. “Ve varış Allah’adır” bildin. Kâbe’yi terkedip, Kâbe’yi kutsal eyleyene yanaştın. Mekke’ye sırtını döndün, Mekke’yi mübarek kılanla yüzleştin. Arafat’a koştun. “Allah’a firar et”tin.

Artık “eve dönülmez.”

***

Gurub vaktine doğru, güneş Arafat’tan kaybolurken, sen de benliğinin yalancı aydınlığını kalbinin karasında yitirmeye çalıştın. Beyazlara bürülü bedenini yanına alıp, “Arafat’tan boşanan” kullara karıştın... Meş’ar’e doğru “ak”tın, aklandın. Kendini unutup, yalnız Allah’ı andın. O seni hiçlik derelerinde unutmayıp varlık düzüne çıkardığı gibi, O seni dalalet karanlığından hidayet nuruna yönelttiği gibi, sen de varlığını O’na adadın, hidayetinle O’na yakin kazandın. Hatırladın ki, “Sen bundan önce unutulmuş da olabilir, dalalette de kalabilirdin.” (Bak. Bakara 198). Anımsadın ki, “Sen bir zamanlar anılmaya değer bir şey bile değildin” (Bak. İnsan 1) Meş’ar’e, karanlık düştüğünde vardın. Gece boyu, “üç karanlık içinde” bekletildiğin gibi bekledin. Gözünü dışarıdan içeriye çevirdin, yüzünü arzdan semâya döndürdün. Unutulmadın. Adın güzel insanların yanında anıldı. Yedi kat göklerde adamdan sayıldın.

Bundan böyle “yüzün yere dönmez.”

***

Mina’da emne erdin. Tıpkı haşir sabahı gibi yeniden dirildin. Günün ilk ışıklarının dürtmesiyle kirli günahların kuyusundan, tozlu gafletin kuytusundan çıkarıldın. Koyu küfürlerin kıyısından uzaklaştırıldın.  Meş’ar ile şuurlanıp mahşerin kalabalığına katıştın.. “Geceyi gündüze kalbeden”, “güneşi döndüren”, “ayın ardı sıra güneşi getiren” ile yeniden yeni yakınlıklara doğru yol aldın. Yine, yeni, yeniden yaratıldın.

Bundan böyle “dünyaya dönülmez.”

***

Hac yolculuğunun yönü tam da hayatının aktığı yöne doğrudur.. Hac, ruhunu çokluktan bire, muhitten merkeze doğru çekti, hayatının kristalleştiği ölüm anına yakınlaştırdı seni. Kulluğunun sınanacağı keskin sıratlara değdi ayakların Böylece “hesap günü”ne giden yol üzerinde kaldı Kâbe’nin gölgesi.

Artık, istesen de “yoldan dönülmez.”

***

Hergün beş vakit döndüğümüz yeri belledin artık. Vahdeti elle dokunulur, gözle görülür eyledin Kâbe’nin yüzünde. Kıbleni dosdoğru doğrulttun.

Bundan beri “kıbleden dönülmez.”

***

Elin bir yanda otu ve bir saç telini bile koparmaktan men edilirken, diğer yanda bir hayvanı boğazlamaya emredildin. Kan döktün, can aldın. Anladın ki, elin bile elinde değilmiş ve iraden de ‘O’nun eli’ndeymiş. Öylece O’na ezelde verdiğimiz sözü yeniden hatırladın.

Gayrı “sözden dönülmez”

***

Şeytanı taşladığın elinle, Resulullah’ın (asm) mescidinde el bağladın. Attığın taşlarca şeytana nefret duyup, nefse ve hevaya baş kaldırdın ve Muhammed’e (asm) muhabbeti artırıp, biatını tazeledin.

Öyleyse ‘biattan dönülmez.”

***

Öteden beri hasretini çektiğin yöreye varmakla, bir uzaklaşma değil, bir yakınlaşma duygusu yaşadın. Secdelerce yöneldiğin yön, alnına gurbet değil de sıla kokulu rüzgârlar değdirmiş olmalı.

Sılaya bir kez vardığına göre “gurbete dönülmez.”

***

Şükret ki hacdan döndün,

şimdi sabret ki, “hacdan dönülmez.”

Senai Demirci Eserler