Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Multimedya Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
Asım Köksal Kimdir

 

Mustafa Asım Köksal

 

Büyük İslam âlımı, mutasavvıf, "İslam Tarihi" yazan, şair Mustafa Âsım Köksal,5 Eylül 1913'de, Kayseri'nin Develi kazasında, Abdulbâkı mahallesinde doğdu Annesi Done hanım, babası Hafız Mehmet Edip Efendi'dir. Üç erkek çocuk sahibi öten ailenin en küçük oğlu bulunan M Âsım Köksal'ın dedesi Yakup, Yakup'un babası Mustafa onun babası da Pir Veli'dir. Bu büyük dededen dolayı bu aileye eskiden "Pir Veli Oğulları" denilmekte imiş

M Âsim Koksal Hoca efendi’nin dedesinin babası olan Mustafa Efendi hakkında, tarlasında çalışırken sürekli "Hû! Hû!" diye Allah'ı zikreden maneviyatlı bir zat olduğu bilmiyor Onun oğlu ve M Âsım Köksal'ın dedesi Yakup Efendi de ümmi olmakla beraber Allah adamlarından ve maneviyat sahibi olan bir şahsiyettir Son derece yüksek ahlaklı, olgun ve vakur bir insan olan Yakup Dede, evlerinin yakınında mescid olarak da kullanılan küçük bir yerde, belirli aralıklarla arkadaşlarıyla toplanıp Allah'ı zikrederler Henüz küçük yaşlarda bir çocuk olmasına rağmen M Âsım Köksal'da bu toplantılara katılmaktan, başını sallaya sallaya zikretmekten büyük bir haz duymaktadır Kendisi 5 yaşındayken yine böyle bir zikir esnasında, birdenbire içinde bulunduğu ortam ile irtibatı kesildiğini hisseder, bir kuş gibi, her tarafı yemyeşil ağaçlar ve rengârenk çiçeklerle dolu olan bir alanda sonsuzluklara doğru uçmaktadır Bu halı epey devam eder, nice sonra kendine geldiği zaman zikir bitmiş, meclis dağılmıştır Tekrar o hale dönmek için gözlerini yumarsa da artık nafiledir

M Âsım Köksal ile dedesi birbirini çok severler, Yakup Dede sık sık torununu sırtına alıp gezdirir, onunla çok yakından ilgilenir M Âsım Koksal, şahsiyetindeki ilk yapıcı tesirleri bu büyük dededen almıştır Daha küçük yaşlarda bile bazı olgunluklara ve fevkaladeliklere sahip olduğunu sezen babaan­nesi de zaman zaman kendisi hakkında, "Olacak bu, bu büyük adam olacak !" demektedir

M Âsım Koksaldın babası Edip Efendi, oğlu henüz birkaç aylıkken çalışmak için Arjantin'e gitmiş ve 22 sene boyunca bir daha hiç Türkiye'ye dönmemiştir Bu uzun ayrılığın sebebi, Edip Efendi gider gitmez patlak veren 1 Dünya Savaşı ve hemen ardından başlayan istiklal Savaşı'nın oluşturduğu olumsuz şart­lardır

ilk tahsilini Develi merkez Numune Mektebinde Aliyyu'l âlâ derecede tamamlar ve 27 Haziran 1927 de buradan mezun olur. Daha sonra tahsilini ilerletmek için Kayseri Lisesi Leylı-Meccânı imtihanı­na girer; bu imtihana katılan yüz kişinin içinden kazanan ilk on arasına girmişse de bunlardan fakirlik belgesi getiren beşi alınmış, geri kalan beş kışı arasından iki kişi daha seçmek için kura çekilmiştir. Kurayı kazanamadığından dolayı bu okula giremez Bunun üzerine aynı sene içinde Erzurum Askeri Leylî -M eccânf imtihanına girer ve bunu da kazanır, fakat mahalli taliplerin alınacak öğrenci kadro­sunu doldurduğu ve gelecek sene tercihen kendisinin alınacağı cevabıyla karşılaşır Bazı sebepler yüzünden gelecek sene tekrar müracaat edemez Bundan sonra artık resmî tahsilden ümidini keserek develi müftüsü merhum izzet Efendi' den, medrese usulüne göre "Mukaddımât-ı Ulûm" (ilimlere başlangıç) tahsil eder

Bu arada 1928'in Ekiminde Develi Ticaret ve Sanayi Odası Başkâtipliği’ne tayın edilir, Oda'nın lağvına yakın bir zamana kadar burada görev yaptıktan sonra Haziran 1930'da buradan ayrılır. Bu vaz­ifeye dair Oda heyeti tarafından kendisine 78 sayılı bir kıta mazbata verilmiştir

Hissettiği şiddetli bilgi açlığını gidermek için bu yıllarda çok yoğun bir okuma faaliyetine girişir Seçtiği mevzularda bulabildiği kitapları okumaktadır Bir oturuşta mesela 500 sayfalık bir kitabı bitirmektedir Bu okuma yoğunluğu o raddeye gelir ki, bir gün beyninden burnuna doğru yanık bir paçavra kokusu geldiğini hissederek bir müddet için bu faaliyetini yavaşlatır

Yine bu okumalarının bir neticesi olarak kendisinde metafizik ve dini sahalarda birçok şüpheler ortaya çıkmıştır Bunları cevaplayıp kendini tatmin edemediği için zamanla bu şüpheler büyük bir sıkıntıya yol açar, hatta fizik bünyesini rahatsız edecek, hastalandıracak dereceyi bulur Hem bu şüphelerden kurtulmak, hem de ilen seviyede bir dini tahsil görmek için Mısır'a gitmenin yollarını araştırır, fakat bu mümkün olmaz Bunun üzerine, orada bulunan büyük âlimler ve hocalarla görüşüp şüphelerini izale etmek niyetiyle Ankara'ya gelir, fakat aradığını bulamaz Çaresiz bir şekilde boynunu büker; bu şüphelerden kurtulmak için büyük mürşid İskilipli İbrahim Edhem Efendi ile buluşması ve onun manevî rahle-i tedrisinden geçmesi gerekecektir

Bununla beraber Ankara'da bulunduğu sırada,1933 yılında Diyanet işlen Başkanlığı'nın açmış olduğu kitabet müsabaka imtihanına girer, 35 kışı arasından birinci olarak devlet hizmetine başlar Diyanette emekli olacağı 1964'e kadar ilk reis Rıfat Börekçi'den itibaren sırasıyla Şerafeddin Yaltkaya, Ahmet Hamdı Akseki, Eyyüp Sabrı Hayırlıoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen ve Hasan Hüsnü Erdemle birlikte çalışır; 31 yıl boyunca sırası ile Başkanlığın Sıçıl Şefliği, Yazı işleri Müdürlüğü, Hayrat Hademesi işleri Müdürlüğü, Zat işleri Müdür Vekilliği ve en sonunda da Müşavere ve Dînî Eserleri inceleme kurulu Âza Başmuavİnliği'nde bulunacaktır

Diyanetteki görevi esnasında, henüz çok genç yaşlarda olmasına rağmen bilgisi ve zekası sebe­biyle Diyanet reislerinin ve özellikle ikinci reis Şerafeddin Yaltkaya'nın çok büyük teveccüh ve yakınlığı­na nail olmuş, Yaltkaya sıkıştığı meselelerde sık sık kendisine danışmış, onun tercih ettiği görüşleri uygulamıştır

Bugün hakkında çok fazla şey bilinmeyen Ş. Yaltkaya'nın ılım ve hissiyat dünyasına dair M Âsım Koksaldın, ilim tarihine ışık tutacak bilgi ve düşünceleri mevcuttur

Manzumeler ve Nasreddin Hoca Latifeleri

Bu arada 1927 den beri manzumeler yazmaktadır Memurlar için tertip edilen ve 1933 tarihini taşıyan Tercüme-i Hal Varakası'nda kendisine sorulan, basılmış bir eseri olup olmadığı hakkındaki soruya şu cevabı vermiştir "Matbu eserim yoktur Ancak bir-iki cilt tutacak kadar manzume ve eş'ârım (şiirlerim) varsa da, henüz tab'ına muvaffak olamadım "

Bu şiir çalışmaları esnasında, dînî manzum eler yanında Nasreddin Hoca'nın latifelerinin bir kıs­mını da nazma çekmiştir Hoş bir hatıra olarak, bunlardan ikisini aşağıya naklediyoruz

Rüyasında uzatmışlar Hocamıza dokuz akçe Hoca "Barı on yapınız, Pek az oldu bu!"deyince Uyanıvermiş, bakmış ki Gördüğü bir rüya imiş Gözlerini kapayarak "Verin! Dokuz olsun!" demiş

Birkaç kışı Nasreddin'e Demişler ki "Sen ey hoca! Okur-yazar geçinirsin Amma hiç bilmezsin Farsça!" Hoca buna sinirlenip Kaşlarını çatar, vakur Bir sesle der "Ne bildiniz?" Şu kıtayı hemen okur "Reftem beca-yı serviler Gördüm birkaç kurd âmedend Bir kaçını yatırladım, Bir kaçı tarla mîrevend "

Dersim'de Yapılan Askerlik

M Âsım Koksal, askerliğini 1938 yılında, Dersim isyanını bastırmak için gönderilen kuvvetler arasında tamamlar Uç arkadaş olarak gittikleri Dersim'de olum tehlikesi atlatırlar, son derece sıkıntılı günler geçimler Hatta bir gün uç arkadaş - takatsizliklerinin ve geçirdikleri sıkıntılı günlerin etkisiyle birer birer yere yığılırlar, diğer ikisi, hiç hareket edememesinden ve konuşamamasından dolayı M Âsım Koksaldı oldu zannederek ağıt bile yakarlar Sonunda bu zorlu askerlik tecrübesi niyete erer ve 2 Kasım 1938 de Kayseriliye varırlar, M Asım Koksal ailesini alarak oradan Ankara'ya, vazifenin başına döner

"Armağan" ve "Peygamberler"

1939'da ilk eseri olan "Armağan" yayımlanır Bu eser, kendisinin ilk dînî manzumelerini içermekte­dir. 1941'de de "Peygamberler" adlı kitabı neşredilir Bu eser, Resulullah'dan önce gelip geçmiş peygamberlerin hayatlarını ve mücadelelerini manzum bir biçimde anlatmaktadır

M Asım Koksaldın edebî zevk ve anlayışının tekâmülü sırasında etkilendiği kişilerin başında, Safahat'ını ezberlerce sine okuduğu Mehmet Akif gelmektedir 1936'da yurda donen Akif'in gelişme bütün imanlı Türk gençleri gibi o da son derece sevinir Ancak kısa bir müddet sonra vefat ettiğini duyunca, duyduğu teessürü ve ona karşı hissettiği muhabbeti şu şiiriyle kağıda döker

 

Mehmet Akif Merhumun Ardından

Ölümünle kaçırdın ağzımın tadını,

Neden gizleyip durdun bu acı maksadını1?

Sezdirmeden koyuldun ebediyyet yoluna,

Anıyoruz ardından-ağlayarak-adını

Tâbutun başımızda,gözyaşıyla yürüdü

Savrulan ahlarımız mezarını bürüdü

Çekildin sen bir avuç toprağın harîmine,

O kadar ağladık ki, gözleriniz çürüdü

Neden bilmem Yaradan, mezarımı er kazdı1?

Sana canlar verilse, kurban olunsa azdır İstiklal’in Marşı'nı,

Ordunun süngüsüne, Senin çelik kalemin, zırhlı parmağın yazdı

Sen ey kahraman şâir.cihan kadar ağırdın

Gürüldedin, milletin zincirlerini kırdın

Ufuklardan saldıran çılgın istîlâlara,

Yanardağlar kesildin, devler gibi haykırdın

Bir elinde kalemin, o bir elinde Kur'an,

Dolaştın cephelerde, şehirlerde durmadan,

Şahlanan, şahlandıran Mehmedciği sen oldun

Minnetdar sana millet, minnetdar sana vatani

Sen ey Akif, büyüksün ı Büyük değerin vardır

Bunu taktır etmemek bize en büyük ardır.

Gömüldün Çanakkale şehitleri yanına,

O kadar ulusun ki,sana fezalar dardır

Uyu artık haşre dek ilahî makberinde,

Ruhun yüzsün Allah'ın Rıdvan-ı Ekberi'nde

 

Mehmet Akif hastanede iken, gazetecilere "Eğer Allah şifa verir de iyileşirsem, Peygamberimizin hayatını (Hacetu'l Veda) adıyla manzum olarak yazacağım " demiştir Fakat bu emelinin gerçekleşmesi için ömrü kifayet etmez Bunun üzerine M. Âsim Koksal, Akif'in bu son arzusunu kendi başına gerçek­leştirmek ister ve sonunda "Peygamberimiz" adlı eserini tamamlar Bu eser, Rasulullah'ın bütün safhalarıyla hayatını ve güzel ahlakını manzum bir şekil de, son derece sadeye akıcı bir dille anlatmak­tadır Kendi nev 'inde tek olan 300 sayfalık bu eseri tamamladığı zaman M. Âsim Koksal basılması için Diyanet Reisliği’ne başvururu zaman reis bulunan Şerefeddın Yaltkaya, bir fıkır edinmek için kitabın baş taraflarından biraz dinler, On öz'deki

 

Günahlarım üzerinde bir damla yaş bu eserim,

Onu belki eritecek yavaş yavaş bu eserim

 

Beytine gelince büyük bir memnuniyet ve heyecanla "İşte bizim böyle eserleri basmamız lazımdır" der ve böylece 1944 yılında eser Diyanet yayınları arasında basılmış olur

 

"Gençlere Din Kavuzu" ve "Ezanlar"