Ya Resulallah! Senin hakkında konuşmak gerektiğinde nasıl bigane kalabilir insan. Onca isim de olsa "Sen" o islerin hepsinden önce gelmeli değil miydin!
Seni nasıl anlatmalıyım. Kelimeler Seni anlatmaya yeter mi ki? Hangi dil Seni tam manasıyla övmeye yeter. Risalet zincirinin evveli ve ahiri Efendim.
Sultanim, Önderim, Rehberim, Peygamberim, Efendim, Seni Sana verilmiş güzel isimlerinle selamlıyorum. Rabbimizin biricik Sevgilisi! Andelib-i Zişan. . .
"Beni Rabbim terbiye etti ve ne güzel terbiye etti" buyuruyorsun. Evet başka turlusu olamazdı zaten. Hayatlarımıza revnak getirdin, "insanlığın ne olduğunu Seni bilmese ve tanımasaydık öğrenemeyecektik"
Hangi yonun etkilemedi ki ya Resulallah beni. Tebessümünden, hüznünden, yasayışının her noktasına, her anına kadar. Seni hakkıyla tanıyamadım , biliyorum. "Ben Onun ümmetindenim" derken yüreğimin bir yani gurur esintileriyle dolarken bir yani o Gülyüzlü'ye layık olamamanın kaygısıyla yaralı. . .
"Eğer başkalarının anlatılmasına verdikleri kadar Seni anlatmaya izin verselerdi dünyanın cehresi başka olurdu. "Ne var ki yüreklere zincir vurulmuyor Gül yüzlü Nebi. Sen kayaların ortasından sürgün veren çiçekler gibi yine de açtın içimizde.
Seni nasıl anlatmalı ki?Ey Medine'nin gömleğini Mekke'nin peçesini taşıyan güzel!Güneş daha ne kadar gölgede kalacak. Ay isen bize ışığından bir huzme gönder. Gül isen bize bağından bir koku getir.
Ey Resuller tacının incisi! Ey sultanlara taç giydiren yüce Nebi! Bu yerde bildik, yabancı herkes Sana sığınmış, Senin şeriatının nimetine muhtaçtır. Peygamberlik manzumesinin ilk beyti Senin adına bestelendi. Fakat hükmün kafiye gibi en sonunda yer aldı.
Seni anlatamadığım için, soluğum ve nefesim güçsüz olduğu için ya Nebiyallah, Nizami'nin sözlerine başvurdum, ama değil mi ki söz konusu "Gül" sensin, Ne fark eder?
Kanaat eden bir kul nebiliği seçmen ne çok düşündürmüştü beni. Sana uymak için çırpınan su gönlüm bir yanda ve bir turlu kurtulamadığım şeytan, nefis , dünya üçgeni bir yanda. Senin sofrana hurma ve ekmek ayni anda misafir olmamıştı, bir de kendi soframa bakıyorum. . . . Ne kadar şükürsüz ve yüzü kızarmazım.
Ah Efendim 'Kalbimi şerha şerha parçalasalar da görseler içte , dipte bir ben Sana nasıl aşık, dıştaki ben ne kadar dunya hay huyu içinde kaybolup gitse de. . .
Taif'teki bağda otururken merhamette zirveleşen Efendim. Sahib-i Miraç, Hazret-i Risaletpenahı, Subhanimiz'in hediyesi olan Dürr-i Yekta. .
"Yüzümüzü Senden çevirdiğimiz için ya Resulallah yüzümüz gülmez oldu; yüzümüzü Sana çeviriyoruz. " Rıhlet işaretleri geldiği zaman ashabına Nebi mescidinde donup donup bakıyordun ve ağlıyordun. Simdi bizim halimize de ağlıyor musun?
Efendim usve-i hasene olan Sen bize gideceğimiz yolun en doğrusunu gösteriyordun. Rehberimiz bizler yolumuzu sasırdık, şaşkın olan bizlere rehnuma ol. Azarlama bilmeyen Sen bir kez olsun nefislerimizi azarla.
Senin askından ihtida eden bir sairin mısralarıyla bitireceğim yazımı. Ama biten yalnızca sözler. Sen manen hep yanımızdasın bitmeyen kaynak.
Gönül hun oldu sevkinden boyandım ya Resulallah
Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!