Çocuklar sevimli varlıklardır. Bu günahsız yavrular Efendimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) yanında da apayrı bir yere sahiplerdi. Bir başkaydı sevgisi onlara. Örnek davranışlar sergilemişti..
Onları çok severdi. Okşar, öper, onlarla şakalaşırdı. Çocukluğundan beri on yıl Resûlullaha hizmet ettiğini, birgün olsun kendisine “Öf,” yaptığı birşey için “Niçin şöyle yaptın?” yapmadığı birşey için de “Niçin şöyle yapmadın?” demediğini söyleyen1 Hz. Enes onun çocuklara karşı olan tavrını şöyle anlatır: “Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) biz çocukların arasına katılır, güler yüzle şakalaşırdı.”2 “Ben Resûlullah kadar çoluk çocuğuna, aile fertlerine, eli altındakilere merhamet duyan bir kimse görmedim.”3
Resûl-ü
Ekrem (a.s.m.) kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar
merhametten uzak, çocukları sevmenin tuhaf karşılandığı bir toplumda
böyle davranıyordu. Torunları olsun, Ashabın çocukları olsun onları
görünce yüzünde neşeler saçılan Resûlullah onları kolları arasına alır,
sever, okşardı, hatta onlarla oynardı. Birgün yarışan çocuklar görmüş,
onlarla birlikte o da yarışa katılmıştı. Devesiyle gidiyorsa, çocukları
terkisine alırdı. Çocuklara da selâm verirdi.
Resûlullah (a.s.m.) birgün Hz. Hasan’la Hz. Üsame’yi birer dizine
oturtmuş, sevmiş, okşamış ve şöyle yalvarmıştı: “Allah’ım, ben onları
seviyor ve merhamet ediyorum. Sen de onlara merhamet buyur.”
Birgün Resûlullahın huzuruna birisi geldi. Resûlullah Hz. Hasan’ı kucağına almış sevmekteydi. Onunla oynuyor, şakalaşıyor, öpüyordu. Gelen kişi buna hayret etti. Yadırgamış olacak ki, “Benim” dedi, “on tane çocuğum var. Onların hiçbirini öpmedim.” Bunun üzerine Peygamberimiz, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”4 buyurdu. Bir başka gün de bir grup bedevî Resûlullaha, “Siz çocukları sever, öper misiniz?” diye sormuşlar, “Evet” cevabını alınca da, “Fakat Allah’a yemin ederiz ki, biz öpüp okşamayız” demişlerdi. Peygamberimiz de bunun üzerine, “Eğer Allah gönüllerinizden rahmet ve şefkati çekip almışsa ben ne yapabilirim?”5 buyurmuşlardı.
Resûlullahın çocuklara olan şefkati Müslüman kâfir ayırd etmeksizin bütün çocukları içine almaktaydı. Huneyn’de düşmanın takip edildiği sıralardaydı. Yolda bir kadın cesedi görüldü. Hz. Halid tarafından öldürülüdüğü söylenince, Resûlullah çocuk, kadın ve hizmetçi öldürülmemesi için haber gönderdi. Diğer Müslümanlara da “Dikkat ediniz! Çocuklar öldürülmeyecektir” emrini verdi. Sahabîlerden biri, “Ya Resûlallah!” dedi. “Onlar müşriklerin çocukları değiller mi?”
Kâinatın Efendisi şu cevabı verdiler:
“Sizler de müşriklerin çocukları değiller miydiniz?
“Her çocuk, İslâm yaratılışı üzere doğar.”6
En çok şefkate, sevgiye muhtaç çocuklara sevgi ve şefkati lâyık görmemenin izahı yapılamaz. Resûlullahı örnek alan kimseler için onun gibi olmaya çalışmaktan başka yapabilecekleri birşey olamaz.
Hele bu çocuklar öksüz ve yetim iseler onların Resûl-i ekrem (a.s.m.) yanındaki yeri daha bir başkaydı. Onlar kadar himayeye, sevgiye muhtaç hangi zayıflar vardır? Resûlullahın eşsiz şefkatinden onların da nasipsiz kalması düşünülemezdi. Onları sevmek, okşamak, korumak Resûlullahın en büyük zevk ve mutluluk kaynaklarındandı. Böyle davranır, bunu öğütler, bunu teşvik ederlerdi. Yetimin başını okşamanın kalbi yumuşatacağını7 bildirmişlerdi. Yetimlere bakmanın büyük bir huzur kaynağı olduğunu da bir olay üzerine şöyle anlatmışlardı: Huzurlarına birgün bir adam geldi. Can sıkıntısıdan söz etti. Peygamberimiz ona, “Yetimin başını okşa, yoksulu doyur”8 buyurdular.
Yetimlere sevgi ve şefkatle eğilmenin ne kadar büyük bir mânevî zevki nice gam ve tasaları yok edecek, sıkıntıları giderecek özelliği vardır. Onlarla ilgilenme, ihtiyaçlarını karşılama, yedirme, içirme, giydirmenin mükâfatı da büyüktür. “Yoksulların geçimlerini üzerine alan bir Müslüman, Allah yolunda cihad eden mücahid gibi yahut gündüzleri oruçlu, geceleri de ibadetle meşgul olan kimse gibidir.”9 Bir defasında da şehadet parmağıyla orta parmağını yan yana getirerek şöyle buyurmuşlardı: “Benle yetimi koruyan Cennette böyleyiz.”10
Resûlullah (a.s.m.) böyle buyurmakla kalmamış, bizzât kendisi yoksulları, yetimleri, öksüzleri, kimsesizleri sevindirmiş, yardımlarına koşmuş, ellerinden tutmuştu. Hatta onlarla meşguliyeti biricik kızı Hz. Fatıma’nın ihtiyacını karşılamaya bile imkân bırakmamıştı. Birgün değirmeni eliyle çeke çeke elleri yorulan, su taşıya taşıya elleri yaralanan Hz. Fatıma, Resûlullahtan yardım etmesi için bir hizmetçi istemiş, ona, “Ben daha Suffa Ashabının işlerini yoluna koyamadım. Onlar yoksul yaşarlarken sana nasıl hizmetçi verebilirim?”11 diye cevap vermişlerdi.
Fakirler de onun şefkatli sinesinde sımsıcak yer bulmuşlardı. Resûlullah fakirlerle de özenle ilgilenir, onları bağrına basar, dert ve kederlerine ortak olur, sevinçlerini paylaşırdı. Horlanan garibanlar onun en yakın dostlarındandı. Onlarla birlikte olmakla mutlu olur, fakirlerin yanlarına gider, beraber bulunmaktan zevk alırdı. Problemleriyle yakından ilgilenir, çözmekten, yardımlarına koşmaktan büyük haz duyardı. Onlara o kadar çok değer verirdi ki, bir defasında şöyle buyurmuşlardı:
“Benden—birşey istediğinizde—fakirleriniz vasıtasıyla isteyiniz. Çünkü siz fakirleriniz yüzü suyu hürmetine rızıklandırılıyorsunuz.”12
Hele bu fakir ve yoksullar çocuk iseler onların kıymeti bir kat daha artar. Duaları daha çok makbul olur.
Kimlerin sayesinde ayakta kaldığımızın farkında mıyız acaba?
Dipnotlar:
1. Müslim, Fedâil: 51; Tecr., 7:136 (H. 1987).
2. Tecrid-i Sarih Terc., 12:152 (H. 2003).
3. Müslim, Fedâil: 62 (7:196).
4. Buharî, Edeb: 18; Müslim, Fedâil: 65; Ebû Davud, Edeb: 145;
Tirmizî, Birr: 12.
5. Müslim, Fedâil: 64 (7:197).
6. Vakıdî, 3:903.
7. Kenzü’l-Ummal, 2:172.
8. Mecmaü’z-Zevâid, 8:160 (Müsned’den).
9. Buharî, Edeb: 25; Müslim, Zühd: 41; Tirmizî, Birr: 44; İbni Mâce,
Ticarât: 1.
10. Tirmizî, Birr: 14; Ebû Davud, 4:338.
11. Resûl-ü Ekremin Örnek Ahlâkı, s. 61.
12. A.g.e., s. 72.
Şaban Dögen |
Yazarın Sitede yer Alan Kitapları |
Yazarın Sitede yer Alan Yazıları |
|
Şaban Dögen |
Yazarın Sitede yer Alan Kitapları |
Yazarın Sitede yer Alan Yazıları |
|