İlahiyatçı yazar Mehmet Paksu, "Hz. Muhammed'in ahlâkı bir mucizedir" dedi, ahlakının dünyanın nasıl değiştirdiğini anlattı ve buğün nasıl kurtarabileceğini izah etti:
Mehmet Paksu, "Peygamberimizin Örnek Ahlakı" adlı yapıtında Peygamberimizi, bizlere tekrar hatırlatıyor. Bazı kitaplar başucu kitabı olmalıdır. İçindekileri bilsek de bir daha okunmalıdır. Her okuyuşta başka bir çoğalma hissederiz benliğimizde. "Peygamberimizin Örnek Ahlakı" da eser de bu tür bir açılım sağlıyor. Elimizde mucize bir ahlakın, sayfalarını açılıyor.
Kitabın sayfaların Efendimizin hayatında dolaşıyor. Her başlık insanı yeniden yapılanmaya, hayatını gözden geçirmeye, temiz bir kapı açmaya teşvik ediyor. Peygamber ahlakının ne olduğunu bilmeyeni, ön yargılı olanı, doğru olma hususunda gevşeklik göstereni de silkeleme gücüne sahip bir kalem akışı var Paksu'nun.
Güzel Sözcüğü Sadece Onunla Hakiki Anlamına Kavuşuyor
Kitabınızın ilk sayfalarında, "Peygamberimizin ahlâkının en belirgin özelliklerinden birisi de, insan yaradılışında var olan, birbirine zıt ve ters huyları en mükemmel şekilde bağdaştırıp, bütün duyguların ideal noktasını bulmasıdır. Hiç bir şekilde aşırılığa kaçmadan, orta yola doğruya ulaşmasıdır" tesbiti yer alıyor. Peygamberimizin yaşantısına yakın yaşantılar kurmak, ona benzemeye çalışmak, kolaymış gibi görünüyor. Çünkü zorluklar değil kolaylıklar vadeden bir disipline davet var. Oysa dini, kendine rehber etmeden yaşayan bir çok insan belki çok zor olur düşüncesiyle, muhteşem sonsuzluk kapılarını açmaktan, deyim yerindeyse, bir hiç yüzünden mahrum oluyor.
> Allah vergisi yüksek ahlâkının tüm insanlar için uygulanabilirliliğinin sırrı, aslında bir orta yol tutumdan mı kaynaklanıyor?
> Peygamber Efendimizin ahlâkı bir mucizedir. Peygamberimiz her türlü ahlâki olgunluğun, güzelliğin zirvesindeydi. O, insanlık için ulaşılmaya değer tek hedeftir. İnsanlar, o hedefe ulaşmak için gayret göstermeliler. Çünkü gerek ahlâk, gerek ibadet hayatında, Rabbiyle olan beraberliğinde, hem ilk defa başlamış, hem en mükemmelini yapmıştır.
Her meselede, namazında, orucunda, sadakasında, zekâtında, haccında en mükemmelini yapmış, aynı zamanda aile içi ilişkilerinde, çocuklarıyla, torunlarıyla, ailesiyle, yakınlarıyla olan muamelelerinde kimsenin yapamayacağı, güç getiremeyeceği bir portredir.
Peygamber Efendimizin ömrünün sonuna kadar aynı ahlâk üzerinde bulunduğunu Cenabı hak, Kur'anı-kerim'de, "Şüphesiz sen yüce ve büyük bir ahlâk üzerindesin" diyerek takdir ediyor. Sahabe-i Kiram başta olmak üzere, yakınları, ailesi, Âişe annemiz, sahabi hanımları, ev hayatını çok iyi bilenler de Peygamber Efendimizin seçkin ahlâkının en yakın şahitleridirler Hz. Muhammed’in ahlâkı, peygamber olmadan önce de peygamberlikle görevlendirildiği 23 sene içerisinde de farklılık göstermemiştir; onun ahlâkı bir mucize olmakla birlikte, örnek alınması gereken mutlak bir modeldir. Kur'an, "Sizin için Allah resûlunda üsve-i hasene güzel bir örnek vardır" derken, insanları, Peygamberin ahlâkını anlamaya, yaşamaya, onun ahlakıyla süslenmeye davet ediyor.
Peygamber Efendimiz tüm insanlığı aydınlatan, ruhları enerjisiyle olgunlaştıran, ebedi, sönmeyecek bir güneştir. Herkes ona imrenmiş, gıpta etmiş, herkes kendi ölçüsü, kendi istidadı, kabiliyeti, nasipleri nisbetinde ondan feyz alıp ruhlarını ışıklandırmışlar.
"O zaten peygamberdi, ahlakı mucizeydi, ayrıcalıklıydı. Onu özel olarak Allah yetiştirdi" deyip insanın kendini bir tarafa çekmesi akılcı olmaz. İdeal ahlâk örneklerini sahabe-i kirama baktığımızda da görebiliriz. Hz. Ebu Bekir, Hz Ömer...
Hz. Ömer'in dönüşümü
En çarpıcı hayat dönüşünü Hz Ömer'de müşahede ediyoruz. Hz. Ömer, İslam öncesi her türlü zulmü, kötülüğü yapabilecek bir insan olarak yaşamış olmasına rağmen, Peygamberin davetine gelip de onun huzuruna çıkınca, bambaşka bir kimliğe bürünüyor. İslamdan önce Ömer gidiyor; İslam'dan sonra yeni bir Ömer geliyor.
Tüm vasıfları İslamiyet'le arınmış olan Hz. Ömer, cesur bir insandı. İslamdan önceki Ömer'in fevriliği; bir peygamberi öldürmeye kast etme derecesindeydi . Ancak bu menfi yolda harcadığı cesaretini, imanla tanışınca, İslam'ın gerçekleriyle, Kur'an'ın getirdikleriyle bezenince, hakkı tesbitte, hakkı teslim ve müdafaa etmekte, korumakta kullandı. Peygamber Efendimizin, "Benden sonra eğer peygamber gelseydi, Ömer olurdu" sözüne mazhar olmuştur.
Peygamber Davranışlarını Taklit Etmek
"O zaten peygamberdi, ahlâkIi kuralları ona Rabbi öğretmişti; ona yetişmek mümkün değildir" diyerek, herhangi bir yılgınlığa, miskinliğe kapılmak da manasızdır. Gelmiş geçmiş en yüce insan, tüm değerleriyle biricik örnektir. Bizlere düşen, ona bir nebze olsun yaklaşmaya çabalamaktır. Peygamber Efendimiz, doğru, mütevazı, halim-selim, cömert, yardımsever, şefkatli, çalışkan, bir insandı. Komşularına, çocuklara, yakınlık gösterirdi. Bu saydıklarımızın hepsini bir anda taklit etmek zor olabilir.
Peygamber efendimizin bu üstün ahlâk değerlerinden sadece birini hayatımıza geçirmeye kalksak, diğerleri peşinden gelecektir. Ahlâk sistemini, birbirine bağlı lâmba düzeneği gibi değerlendiriyorum. Bir düğmeye basıyorsunuz; ampuller eş zamanlı olarak yanıyor.
Peygamberimizin bir davranışını, getirdiği bir ahlâk kaidesini örnek alıp uygularsanız; bu hareket, sonraki hallerinize de ister istemez yansır. İnsan, doğru hedefe, tek bir adımla başlayarak, İslam ahlâkı yolunda pek âlâ mesafe alabilir. Mesela mütevazi olmaya çalışır, zaman içinde tevazu sahibi bir insan olursanız, zamanla cömert de olursunuz, yumuşak huylu, yardımsever, ilanihaye bütün güzel ahlak kuralları sözde görülmeye başlar.
Peygamber Ahlakını Özümsemenin Püf Noktaları
Peygamber efendimizin katıldığı savaşları, Kur’ân’daki cihatla ilgili ayetleri yanlış okur, bunları şiddet olgusuyla ilişkilendirirseniz bu da tamamen ters bir yola sokar insanı. Çürümüş, çökmüş bir düzenin, kız çocuklarını toprağa gömme gibi yaptırımları olduğunu görmezden gelerek; o savaşlara, mücadelelere, şiddet sayfaları olarak, bakmak mantık dışıdır.
Merhamet mi? Adalet mi?
> Peygamberimiz çok merhametli ama adalet, hakkı yerine getirme hususlarında da çok titiz. Efendimizin merhameti adalet duygusunun güçlüğüyle mi paralel?
> Peygamberimiz, merhametli sevgi dolu bir insan, ama adaletin tecellisi konusunda en ufak bir taviz vermiyor. Çünkü Allah’ın tayin ettiği bir adalet sisteminde insan haklarının önemli büyük. Haklıya hakkını verirken, haksıza verilmeyen ceza, haklının hakkını gasp sayılır.
Peygamberimizin hayatını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde ve Kur’ân’ın bütününe baktığımızda bunu görüyoruz. İslamiyette her ne kadar kısas, diyet meseleleri varsa da, barışı ve bağışlamayı tavsiye eder. Kur’an "Barış hayırlıdır”, “Affederseniz, affolunursunuz” diye insanı uzlaşmaya, uyumlu oyaya davet eder.
Peygamberimizin hayatında tenakuz, zıtlık gibi görünen bu meseleler hakkı ortaya çıkarma amaçlıdır. Peygamber (sav) hem çok merhametlidir; hem de hiç bir şekilde haktan taviz vermeyen bir ahlaka sahiptir.
Çok mütevazıdır, ama düşmana karşı savunmada da çok cesurdur. Giydiği elbiseyi verecek kadar cömerttir; ama bu arada çok iktisat sahibidir, sadece bir hurmayla gününü geçirecek kadar kanaat ehlidir. Veda haccında normalde bir koyun kurban kesilmesi yeterliyken, Peygamber efendimiz, 100 tane deve kesmiştir. Özellikle ibadet meselesi gündeme gelince, Peygamber Efendimizde had hudut yoktur; sınırsız bir cömertlik vardır, ama yeri geldiği zaman da en ufak şeyi bile değerlendirebilen, kendi ayakkabısını kendisi dikebilen, kendi evini süpürebilen, kendi yemeğini kendi yapabilen bir tevazua sahiptir.
> Allah'ın en seçkin kulu ticaret yapıyor, köleleri seviyor, misafir ağırlıyor, insanlara iltifat ediyor, tam bir beşer. Elindeki imkanları nefsine kullanmıyor; insanlık öğretiyor. Dünya kaynarken, onun sünnetine uymak, asırlardan sonra değişen dünya ve ülke şartlarında her yerde ne derece mümkün?
> Asırlar değişse, çağlar başkalaşsa da insan değişmiyor; yapıları, duyguları aynı.
İslamda Reform
İslamiyet de Kur'an da sonsuza dek insanların ihtiyaçlarını karşılayabilen, onların dertlerine derman getirebilen, çıkmazlarına yol açabilen bir rehberdir. Zaman değişti, din de değişir gibi reformist düşünceler Peygamber Efendimizin hayatına, sünnetine, yaşantısına baktığımız zaman çöker.
Tıp, sosyoloji, psikoloji, biyoloji, kozmik bilim, gibi pek çok alanda Peygamber Efendimizin ne kadar ileri görüşlü olduğu anlaşılıyor.
Mesela Peygamber efendimiz, günde iki öğün ve az yerdi. Fazla kilo almak, getirdiği sağlık problemleriyle, günümüz insanının en büyük problemlerinden biri değil mi? Dünyada, obezite sorunu, yeni iş alanları açacak, insan hayatını tehdit eden sağlık sorunları doğuracak derecede büyüdü. Peygamber Efendimiz bir düzen içinde besleniyor. O zaman hastalık olmuyor. İnsanların sadece bu yeme içme konusunda dikkat etmeleri, onların dünya ve ahiret hayatlarını olumlu yönde etkileyebiliyor.
"Ya Ayşe Seni İlk Günkü gibi Seviyorum"
Hz. Peygamber hanımlarına olan sevgisi, kalplerini kırmaması, "Ya Ayşe seni ilk günkü gibi seviyorum" demesi, aile kurumunun düzenli işlemesi konusunda öncülük ediyor. Bir Peygamber cemaatin önünde imamken, çocuklar sırtına çıkıyor; o çocuk inmedikçe kendisi secdeden kalkmıyor. Burada da çocuklara olan merhametini, hoşgörüsünü görüyoruz.
Bakınız, çocuk eğitiminde, psikolojide, günümüzden ne kadar ileride. İnsanlık var oldukça Hz. Peygamberin (sav) getirdiği hakikatlere daha çok muhtaç olacaktır. İslam adına olmasa da pek çok ülkede, Amerika'da Avrupa'da verilen eğitimler bu derece insan ruhuna eğilmedi. Yeni yapılan çalışmalar da çocuk pedagojisinde sevdirerek eğitmenin önemi anlaşılıyor. Görüldüğü gibi, insanlık dönüyor, dolaşıyor, Hz. Peygamberin dediği doğrultuda yol alıyor. Asırlar geçse de dünya başka bir dünyaya dönüşse de Kur'an'ın, Peygamberimizin söylemi, yaşayan şartlarla asla çelişemez.
İman ve Hürriyet
> Peygamber Efendimiz devrinde o yokluk devirlerinde kadınları ve çocukları koruyacak sosyal yaşantılar bir şekilde kurulmuşken, günümüzde ortada kalan kadın ve çocuklar için maddi kaynak, yeri geliyor bulunamıyor. Asırlar geçti, ilim, fen, bilim teknoloji alanlarında çok yol kat edildi. Kadın, çocuk, hayvan hakları konusunda geriye mi gidildi?
> Bir insanda iman ne kadar güçlenirse, hürriyet duygusu, aynı oranda parlar; insan haklarının din ve vicdan hürriyetinin gelişmesi açısından insanın kendisini ifade etmesi önemli. Peygamberimiz zamanında, kadınları, çocukları koruma dernekleri türünden kurumlar yoktu.
Ancak Sahabe-i kiram Kur’an'ın yolunda hareket etmişlerdir. "Ey insanlar kardeş olunuz”, “Mü’min mü’minin kardeşidir" ifadesi insanları, ortak bir noktada birleştiriyor.
Nedir ortak nokta? Aynı Allah'ın kulu, aynı peygamberin ümmeti, aynı Kur’an’ın muhatabı, aynı cennetin yolcusuyuz. Sahabiler, özellikle Mekke'den Medine'ye göç ettiklerinde Medine'li Ensar her şeylerini vermişler; mallarını, evlerini bölmüşler; kazançlarını bölüşmüşler; Kur'an, bu kardeşliği anlatırken, "Ne kadar muhtaç da olsalar, kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler” diyor. Bu yaşanan güzellik, asırlardır önümüzde duran çok çarpıcı bir örnektir. Kadının insandan sayılmadığı, kız çocuklarının toprağa diri diri gömüldüğü, içkinin su gibi içildiği bir dönemde, Peygamber efendimizin getirdiği, iman ve Kur'an hakikatinin hayata geçirilmesi, Efendimizin eğiticiliği sayesinde, sağlanan dayanışma düzeni, bütün mazlumları korumaya yetmişti.
Peygamber sevgisi, onun getirdikleri hayatımıza geçerse, inşallah saadet asrına benzemese de, onun ışıklarını, feyizlerini görürüz Osmanlı devrinde büyüklerimiz anlatıyorlar.
Sadaka taşlar dediğimiz bundan iki yüz sene önce bazı camilerimizin avlusunda bir sütun şeklinde içi oyuk bir taş vardır. Zenginler gelir, içine sadakasını, zekatını koyar, fakirler de gelir, ihtiyacı kadar alır, ihtiyacı olmayanı bırakır. Biz böyle bir ahlakla yaşamışız, ama bunlar yine olabilir. Toplumun bozulması her ne kadar çabuk olsa da, düzelmesi o kadar çabuk olmuyor. Ancak mucizeler asrındayız Cenabı hak kışın ortasında baharı çıkarabiliyor.
İslamiyet Temsil Dinidir
Karikatür ayıbında yaşananlar müslümanları, dinine, peygamberine daha sıkı bağlanmaya sevk etmiş midir? Yeni bir uyanış start aldı mı?
> Bize Kur'an'ı Kerimin öğrettiği bir şey var. "Sizin için hoşunuza gitmeyen bir şey umulur ki sizin için hayırlıdır, hoşunuza giden şey de umulur ki sizin için şerdir". Yani Cenabı Hak, bazen şerden hayır çıkarıyor. Bütün müslümanları rencide eden bu hadise, müslümanlar için bir kamçı oldu.
Yıllardır kutlanan Kutlu Doğum Haftası, özellikle bu sene daha coşkulu bir biçimde idrak edildi. Kutlu doğum Haftası etkinlikleri, artık haftaya değil, aya, yıla mevsime yayıldı. Bu sene Peygamber efendimiz ile ilgili 50'ye yakın kitap basıldı. Binlerce, milyonlarca dağıtıldı. Değişik etkinlikler, programlar tertip edildi. Peygamber Efendimizin kıymetini bu çirkin saldırıdan sonra sanki daha iyi bildik. Onu daha çok andık. Hücum edilmeden harekete geçmiyoruz.
Ümit Edenle Ümitsiz Olanın Farkı
> Ahiret gününde tüm peygamberler dualarını yaptıktan sonra, sıra Hz. Muhammed'e gelince, ümmetine dua edeceği, daha o gün gelmediğine göre, o zamanın neler getireceği kul olanın bunu bilmesi imkansız. Bizler, onun ümmeti olarak bu konuda ümitli olabilir miyiz?
- Biz zaten ümidimizle yaşıyoruz. Cenabı hak "Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin”, “Allah'tan ancak kafirler ümidini keser" buyuruyor.
"Bütün peygamberler dualarını ümmetlerine dünyada yapmış; ben ise duamı ahirete bıraktım" diyor Peygamber (sav). Bir gün secdeye varıyor, bütün ümmetinin affedilmesini istiyor. Cenab-ı Hak bütün ümmetini affetmedikçe başını secdeden kaldırmıyor; böylece ümmetine olan şefkatini gösteriyor.
Kur'an bize Peygamberimizi anlatırken, "Size, içinizden bir peygamber geldi. Sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir, o size düşkündür; mü’minlere ise çok şefkatli ve çok merhametlidir" diyor. Başka bir ayette de “Ya Muhammed, bu insanlar neden iman etmiyorlar diye, sen kendini mahvedeceksin; helak edeceksin” buyuruluyor. Peygamberimizin en büyük duası şefaatidir. Bizim dileğimiz ümmetini cehennem azabından koruması ve imanla giden ümmetini inşallah şefaatiyle ebedi saadete vesile olmasıdır.
Bir Peygambere Dil Uzatmak
> İslam peygamberine dil uzatılırken; Hz İsa'ya, bunca yaşanan karışıklığa, farklı islam algılamalarına rağmen tek bir dil uzatılmaması, ne olursa olsun müslümanın en kötüsünün bile, İslam şuurundan bir zerre nasiplendiğini göstermiyor mu?
> Evet doğru, sadece Peygamber efendimiz değil, diğer peygamberleri de Bakara suresinin son ayetinde ifade edildiği gibi, biz hiçbir peygamberi diğerinden tefrik etmeyiz, ayıramayız. İsa (a.s) da Musa (a.s) da, bütün peygamberler bizim. İsa peygambere dil uzatıldığı zaman bizim mukaddesatımıza dil uzatılmış sayarız. Musa Peygamber de hâkeza.
Hıristiyanlar kendi peygamberlerini ilahlaştırmışlar. O bizim gözümüzde bir insan, bir peygamberdir. Biz İsa aleyhisselamı varoluş şekliyle inkar edenleri bile Allah için seviyoruz; ancak biz İsa Peygamber'i, gerçek yerine, koyarak seviyoruz. Ona tâbi olanlar ise iftira ediyorlar. İftira derken, onun tanrılığına inanıyorlar. Bu çok yanlış. Biz inancımız itibarıyla tüm kitaplara, peygamberlere, aynı şekilde inanırız; saygı duyarız; ama bütün alemlere rahmet olan Peygamberimize her haliyle bağlıyız; onun her dediğini kabul ediyoruz; ona gelen her şey öncelikle bize gelmiştir.
Çünkü Peygamber efendimiz, sevgisini, anlatırken, "Sizden biriniz, beni annesinden, babasından, çoluğundan çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek mü’min olmaz" diyor. Gerçek mü’min olabilmemiz için ona bağlılığımızın artması lâzım.
Peygamberimizin evi yıkılıyor mu?
> Çocuklarımıza peygamber sevgisini aşılamak onun her iki dünyasını aydınlatacaktır. Okulda ve evde fazla tanımama yüzünden yüreğine peygamber sevgisi yerleşemeyen nesiller Peygamberimizi nasıl, nereden, hangi kanallardan öğrenebilir? Sevmeden öğrenilemeyeceğine göre, bu sevgiyi küçük yüreklere sızdırma yolu nedir?
> Bunun tek yolu aileden geçiyor; müslüman bir ailenin, her şeyden önce çocuğuna Peygamber sevgisini aşılaması gerekiyor. Bir hadis-i şerifteki, "Çocuğunuza kitabını öğretin, yüzmeyi öğretin ve Peygamberini sevdirin" ifadesi önemlidir. Aile ihmal eder de Peygamber sevgisini aşılamazsa, daha sonra çocuk bunu alamıyor.
Bu durum müslüman ailenin problemi; bilgi donanımının yetersizliğinden kaynaklanıyor. Okullarımız da maalesef yeterli bilgiyi veremiyor. Dinini daha rahat hayatına geçirmek isteyenler de kendi inanç ve ahlaklarını ifade edecek uygun ortam bulamıyorlar; çevrenin menfi telkinlerine maruz kalıyorlar.
Yapmamız gereken şey, yakınlarımıza, özellikle çocuklarımıza sahip çıkmak, İslam ahlâkıyla yetişmelerine vesile olmak. Tabi ki inanç söz konusu olunca, öncelikle nasip meselesi diyoruz. Ama toplumsal bilinçlenme de göz ardı edilmemelidir.
İnsan ne ile doyar?
> Peygamberimizin Örnek Ahlakı isimli kitabınızda "Resul-i Ekrem efendimizin öğrettiği ahlâk sayesinde yüz milyonlarca insan maneviyat iklimlerinde yükselerek, hem dünya, hem ahiret mutluluğuna erdiler" diyorsunuz. O zamanın dünya şartları, nasıl düzeldiyse, günümüzde de dünyanın karşılaştığı birçok problem, ayni ahlâk uygulamalarıyla düzelmez mi? Açlık ve savaş önce çocukları vururken..
- Evet, doğru. Aslında en büyük problem ahlâki problemdir. Ahlak sorununu halletmeden açlık problemi de çözülemez. Kalp durmuşsa cesede ne yapabilirsiniz? Emeviler zamanında halife Ömer bin Abdülaziz (Hz. Ömer'in (r.a) torunudur.) zamanında İslam dünyasında zekât verecek kişi kalmamıştır. Afrika kıtalarında zekat verilecek insan aranmıştır. Ruh çökmüşse bedeni doyuramazsınız.
Maddiyat insan refahı için önemli olsaydı, bugün Avrupa, Amerika manevi çöküş içinde olmazdı. Orada aile mefhumu kalmamış; birkaç milyon varil petrol için, koca bir ülkeyi yok edecek acımasız bir sistem. Bir toplum, bir insan, ne kadar zengin olursa olsun, merhamet, insanlık kalmadıktan sonra neye yarar.
Kur'an Ne Kitabı?
> Kitabınızda Hz. Muhammed(sav)'in Kur'an ahlâkıyla bezendiğini belirtmişsiniz. Kur'an için bir nevi ahlak öğretileri kitabı diyebilir miyiz? "Ahlakı çok güzel ama inançsız" tanımı sizce geçerli mi?
> Kur’ân başlı başına bir ahlak kitabıdır. Bir insanda iman ne kadar güçlüyse, ahlak da o kadar güçlenir. "Çok ahlaklı, ama imandan mahrum."
Bu mümkün değil. İnançsız birisi, bir hristiyan, bir yahudi, diğer batıl inançlara saplanmış olanlarda; mütevazı, yardımsever, merhametli davranışlar görülebilir; ama bütünlük arz etmez. Tek başına sistemsiz olumlu bir adım, bir hareket, münferit kalır; bütüne yayılmadığı için kalıcı ve etkileyici olamaz. Ahlak kuralları, din referanslı olmadığında, istikrar zor sağlanır.
Ahlâk bir bütündür. Kişi çok merhametli olabilir; herkese acır; diğer yandan çok cimridir. Gerçekten iyi bir insan, imandan beslenen, başı boş olmayan bir sistemin içinde hareket etmeye çalışandır. İmansız atılan birkaç iyi adım, üçüncü dördüncüde mutlak tökezlemeye mahkumdur; çünkü disiplinden yoksundur.
Kişisel vicdan, kişinin sınırlamalarıyla elbet daralacaktır. Çünkü, her insanın sevgi, merhamet, cömertlik ölçüsü farklıdır. Koskoca ahlâk sistemini kişilerin vicdanına bırakamayız.
Yazar Mehmet Paksu'nun sitemizdeki Yazıları |
Yazar Mehmet Paksu'nun sitemizdeki Kitapları |
|
Yazar Mehmet Paksu'nun sitemizdeki Yazıları |
Yazar Mehmet Paksu'nun sitemizdeki Kitapları |
|